Burtay Bey,
Sanıyorum siz hala hiç bir şey anlamamakta direniyorsunuz. Belki de anlamak istemediğinizdendir...
Hasan Er ne yazmış bakın; "küçük bir çocuk bile anlar..." O zaman biraz daha açık anlatayım.
Enerji, madde haline geldiğinde momentum edinir. Bunun biri açısal momentumdur. Yani "spin"... Parçacık dediğimiz şey "spin" denilen bir hareket yapar. Bu hareket onun bir parçacık olmasını, bir varlık olarak bir hacim kapsamasını sağlar. Bu spin hareketi her bir turda veya döngüde boş uzayda küçük bir şok etkisi yapar. Yani, momentum boş uzayda bir şok dalgası yaratmış olur. Kütlesiz bir dalgadır, sıcak (hareketli) bir cisimden soğuk uzaya yayılan bir dalgadır ve cismin ısısı, dalganın da ısısını belirler. Dalganın kendisi kütlesiz olup ışık hızında yayıldığından, cismin ısısı bu dalganın hızını değiştiremeyeceği için enerjisini belirler.
Yani; soğuk bir cisimden yayılan fotonun enerjisi ( ısısı ) düşük, sıcak bir cisimden yani güneşten yayılan fotonun enerjisi çok yüksektir. Bu yüzden kara madde ışımasını göremeyiz ama güneşin ışımasını hem görür hem de ısınırız.
Bir parçacık foton yayınladığı zaman bunu kendi öz enerjisini harcayarak yapmaz. Foton yayılımı onun hareketinden "mecburen" doğar. Parçacık sonsuza kadar varlığını muhafaza edebilir. Çünkü kütlesi ve momentumu sabittir. ( Siz bunu anlamakta zorlanıyordunuz yanlış hatırlamıyorsam... Bir parçacık devamlı olarak enerji kaybederse nasıl varlığını sürdürür? diye soruyordunuz.) Yani yanlış bilgi sizi yanlışa götürür. BİR PARÇACIK FOTON YAYINLADIĞI ZAMAN ENERJİ KAYBETMEZ...O yüzden de varlığını sonsuza kadar sürdürebilir.
Tüm türdeş parçacıklar tamamen özdeştirler. Yani her elektron, her proton, her nötron tamamen özdeştir. Eğer parçacıklar foton yayıp enerji (kütle) kaybetseydiler nasıl özdeş olabilirler? Her biri tamamen farklı bir ağırlık ve yapıda olurdu. Bu da evrende hiç bir türdeş varlığa izin vermezdi. Yani insan, hayvan, bitki gibi hiç bir varlık ortaya çıkamaz, soyunu sürdüremezdi. DNA yapısı kendisini kopyalayarak çoğalmayı sağlar. Peki, proton, nötron gibi parçacıkların kütleleri farklı farklı olsaydı nasıl yapabiirdi bunu?
Burtay Bey,
Benim bu sitede (kendi teorim hariç) tüm anlatıp, paylaştığım bilgilerin hepsi kuantum fiziğidir. Siz bunları benim özel düşüncelerim gibi görüyorsunuz ve bu yüzden kendi teori ve düşüncelerinizle kıyaslamaya kalkışıyorsunuz. Sizin teorilerinizin (kusura bakmayın) hiç bir temeli yok. Bunu sizi çok üzmeden, yavaş yavaş anlatacaktım zaman içinde. Ama olmadı. Bir ara (fotonun hareketi konusu) yanlışlığı size söylediğimde nasıl üzülüp hemen tatile çıkmaya kalktığınızı görünce bana dokundu. Bu yüzden sizin teorinizin üzerine fazla gitmemeye karar verdim. Ama siz biraz ortam bulunca hemen yine başladınız (foton sörfçüdür) demeye... Bunu yapmayın... EGD diye bir şey yok... Vaktim olsa bunu hemen size ispatlarım. Zaten siz kendiniz de aslında olmadığını biliyorsunuz ama tüm yapıyı bunun üzerine kurduğunuz için bir türlü kabul edemiyorsunuz. Kolay değil tabii... Çok emek ve zaman harcamışsınız. Bunun boşuna olduğunu kabul etmek size zor gelir elbette..."Dost acı söyler." Ben sizi hep bir dost olarak hatırlayacağım. (Lütfen, atom altı parçacıkları anlatan kitaplar bulun ve okuyun. O zaman anlattıklarımın doğru olduğunu anlarsınız.)
Şimdi size ve okuyan herkese ek bilgiler vereyim. (Bunları anlatmadan gitmeye içim elvermedi.)
"Kütle" sadece kuarklar sayesinde vardır. Kuarkların kütle anlayışı çok sert ve çok enerjik yani hızlıdır. Bu yüzden "güçlü kuvvet" denir. Onlar öylesine güçlü bir alan yaratırlar ki; kendi yarattıkları güç alanından ürettikleri "gluonlar" kendilerinden bile daha ağır olabilirler. Bunun nedeni; kuarkların birbirlerinden ayrılabilmesi için "sonsuz kuvvet" gerekmesidir. Yani aslında kuarklar birbirlerinden ayrılamazlar. Çok ısrar edip kuvvet uygularsanız bu kez iki kuarkı ayırayım derken iki kuark daha yaratmış olursunuz. (Enerji kütleye böyle dönüşür. Parçacık hızlandırıcılarındaki çarpışmalarda böylece fazladan parçacıklar oluşur.)
Bir diğer "kütle" taşıyıcısı "Leptonlardır." (Elektron, Muon, Tau) Onların kütle anlayışı kuarklarınki gibi değildir. Kuarklar demir bilye gibiyse, leptonlar "jel" kıvamındadır. Ama kütlesel özellik açısından hiç bir farkları yoktur ve bir elektron bir protonla kaynaşıp nötron oluşturduğu zaman elektronun kütlesi hiç zorluk çekmeden protonun kütlesine eklemlenir. Ama tabii her zaman ayrılabilecek durumdadır. Yani bir kuarkın kütlesine demir gibi eklenmez. Jel gibi eklenir ve kendi kendisine salınımlar yapar. Bu yüzden bir atomun içinde değilse, nötron 15 dakika içinde tekrar elektrona ve protona bozunur. Ama bir atomun içinde baskı altına girer ve çok uzun zaman bozunmadan kalabilir. İşte, uranyumda bu nötron salınımı komşu atomlara kadar uzanır ve onların da dengelerini bozar. Fisyon bu şekilde oluşur. Aslında olay çok basittir. Uranyum gibi çok fazla parçacıklı atomlarda protonların elektriksel itmeleri çok kritik bir dengededir. Salınım yapan nötron biraz işi uzattığında protonların güçleri bir an baskın hale gelir ve atomdan parçacıkların dışarıya itilmelerine neden olur. Biz buna "fisyon" diyoruz. Kendiliğinden oluşur. Aslında dünyanın eski devirlerinde yüz bin yıl boyunca kendiliğinden oluşan nükleer patlama olduğu tespit edilmiştir.
Aslında uranyum 235 eğer saf halde bulunursa derhal nükleer patlamaya neden olur. Dünyadaki uranyum cevheri U 235 ve U 238 izotopları birbirlerine karışmış halde bulunur. Bu izotopları birbirlerinden ayırıp U 235 yoğunluğunu %20 civarında saflaştırırsanız o zaman kendiliğinden fisyon (zincirleme reaksiyon) oluşur. İşte bunu yapan da jel kıvamındaki (nötrona eklenmiş) elektron kütlesidir. Buna da "zayıf kuvvet" diyoruz. (Bu bilgileri internette bulamazsınız ama doğru olduklarını okur okumaz hemen anlarsınız.
Hepinize sevgi ve selamlarımı sunarım.
(Fizik, oylama, artı eksi verme oyunu değildir. Halk oylamasıyla bilim olmaz. Olsa olsa tiyatro olur.)