Yapay Zeka deyince insanın aklına ilk olarak Turing Testi geliyor. Bu zamana kadar yapılan testlerde bazı sibernetik yapay zekaların bu testi geçtiği görülmüştür ama aynı zamanda bu test uygulanan bazı insanlar makine zannedilmiştir.
Günümüzdeki yapay zeka gelişimi, tıpta yaşanan ilerlemeler ile neredeyse paralel gitmektedir. Her ne kadar davranış, mantıksal sorun, kavrama ve duyguların ortak bir birleşimi olsa da, insan beyninin semantik süreçleri nasıl işlediği yavaş yavaş ortaya çıktıkça, bunu taklit edebilecek bir sibernetik veya sembolik yapay zeka ortaya çıkarmak da, o kadar olası gözükmektedir.
Yapay zeka konusunda meraklı bir araştırmacı olarak, benim kişisel görüşüm; önümüzdeki 20-25 yıl içerisinde sibernetik bir yapay zekanın, yetişkin bir insan zekasına çok yaklaşacağı yönündedir. Aynı zamanda duygudan tamamen yoksun bir yapay zekanın da yaratılamayacağını düşünüyorum veya böyle bir bilince yapay zeka diyemeyiz.
Örneğin; Deep Blue sadece satranç oynayabilen bir programdır. Saniyede 100 milyondan fazla hamle düşünebilen bu yazılım Kasparov ile 1-1 berabere kalmıştır. Bunun asıl sebebi, Kasparov’un hedefe yönelik hamleler yerine makineyi mantık dışı hamle dizisiyle kandırabilmiş ve programı en iyi iki etken arasında seçim yapmaya zorlamıştır. Yani insan beynini taklit etmek istiyorsak, duyguları ve onlardan çıkan anlamları örüntüleyebilen bir makine olmalıdır. Bizim gibi zeki, duyguları anlayabilen ve tepki verebilen bir makine, kısa sürede, bizimle iletişim kurabilmek için kendi duygularını geliştirecektir.
Peki, gerçekten duyguları olan (aslında burada “taklit eden” demeliyiz, çünkü makinenin kendisi de insan zekasını “taklit” etmektedir) bir yapay zeka yaratılırsa, bizi düşmanı olarak görecek midir?
İnsan zekası hayatta kalmak üzere evrimleşmiştir. Hiç karşılaşmadığımız bir problem ile yüz yüze geldiğimizde, duygusal örüntüleri de hesaba katmaya başlarız. Problemi çözemesek bile, hayatta kalma içgüdümüz devreye girer ve daha önce hiç yapmadığımız veya asla yapmayacağımız bir şeyi yaparak, daha uzun yaşayabilmeyi hedefleriz. Beynimizin çalışmasını sağlayan ilk içgüdümüz budur. Örneğin; hayatta kalmak için ölmüş arkadaşlarını yiyen denizciler veya kanyonda kolu sıkışan bir kişinin, kendi kolunu keserek kurtulmaya çalışması gibi.
Sonuçta böyle bir yapay zekanın ilk hedefi de yok edilmemek olacaktır. Doğal olarak, onlar için en büyük tehdit biz olacağız. Asıl soru şudur:
Her ne kadar barışçıl bir ortamda yaşıyor olsak da, yok edilmemek için, daha önce hiç yapmadıkları veya yapmayacakları bir şeyi yapmaya karar verebilirler mi? Yani bize saldırabilirler mi? Hawking dahil birçok bilim adamı bu konuda endişelerini dile getirmiştir.