Çok tuz yemenin daha fazla susattığı ve su içme ihtiyacı doğurduğu düşünülüyordu hep. Ancak uzayda yaşam konusunda eğitilen Rus kozmonotlar, bu sabit fikrin aslında hiç de öyle olmadığını gösterdi.
24 saatlik bir süre için yapılan araştırma tuz alımının aslında eğitime tabi tutulanların daha az susuz hissetmesine neden olduğunu çünkü vücutlarının su üretmeye ve suyu muhafaza etmeye başladığını ortaya çıkardı.
ABD ve Almanya’dan bilim insanlarına göre bu bilgi yalnızca uzayda yolculuk edecek insanların yemek düzenini belirlemede yardımcı olmakla kalmayacak aynı zamanda obezite, diyabet ve kalp hastalıkları tedavilerinin geliştirilmesi için de öngörüler sunacak.
Biri, eğitime tabi tutulan kozmonotlar; diğeri ise fareler üzerinde gerçekleştirilen, iki yeni araştırma, Vanderbilt Üniversitesi Tenessee Tıp Merkezi’nden Jens Titze’nin yıllardır sürdürdüğü çalışmalara dayanıyor.
The New York Times’tan Gina Kolata Titze’nin ilk kez 1994 yılında eğitime tabi tutulan kozmonotları incelediğini ve sodyum seviyeleri ile idrar üretim miktarlarının olması gerektiği düşünülen seviyede olmadığını fark ettiğini söylüyor.
Bilim insanları, fazla tuz (sodyum klorür) alımının susuzluğu arttırdığını ve bunun da vücudun sodyum dengesini sağlamak gibi önemli bir görevi yerine getiren içtiğimiz su miktarını arttırdığını düşünüyorlardı.
Ancak Titze’nin eğitime tabi tutulan astronotlar ile geçirdiği süre zarfında tecrübe ettiği durum böyle değildi ve son iki çalışma neler olup bittiğine daha yakından bakmayı hedefliyordu.
İlk çalışmada Mars’a gitmek üzere uzun süreli bir simülasyon görevinde yer alan on kozmonota içindeki tuz miktarının gün içerisinde 6, 9, 12 gram şeklinde değişiklik gösterdiği kontrollü bir diyet verildi.
Bulguların pek çoğu zaten beklenen türdendi. Ekip tuz yedikçe daha çok tuz dışarı attı. İdrar hacmi arttı ve vücuttaki sodyum değerleri sabit kaldı. Tam da olması gerektiği gibi.
Şaşırtıcı olan şey ise sıvı alımıydı. Ekip tuz alımını arttırdıkça daha az su içmeye başladı.
Titze, The New York Times’a “Vücut tuz alımı yüksekken su üretmiş olmalı”, şeklinde konuştu.
İlginç olan bir başka nokta ise eğitime tabi tutulanların aynı miktarda yiyecek tükettikleri halde yiyeceklerindeki tuz miktarı arttıkça kendilerini daha aç hissettiklerini söylemeleriydi.
Fareler üzerinde yapılan ikinci çalışma, kozmonotların daha çok tuz aldıklarında neden daha az sıvı tüketip daha aç hissettiği sorularına yanıt arıyordu. Fareler de vücutlarındaki tuz arttıkça daha az su içtiler.
Hem farelerde hem de kozmonotlarda görülen durum tuz seviyesindeki artışın vücuttaki glukokortikoid hormonlarını arttırmasıdır. Bu hormonlar hem metabolizma hem de bağışıklık sistemi üzerinde etkilidir.
Görünüşe göre bu glukokortikoidler üreye dönüştürülen kas proteinini bozuyorlar. Üre normalde vücudun boşaltımına yardımcı olurken bu durumda suyu muhafaza etmeye yarıyor.
Bilim insanları daha önce tuzdaki yüklü sodyum ve klor iyonlarının su moleküllerini idrara dönüştürdüklerini düşünüyorlardı ancak üre bu oluşumu engelliyor gibi görünüyor.
Diğer bir deyişle, tuz alımı yüksek olduğunda su dengesinin sağlandığından emin olmak için böbrek harekete geçiyor, dolayısıyla tuzlu fıstığınızı yerken daha fazla su içmenize gerek yok çünkü vücudunuz sizin için buna benzer bir iş yapıyor zaten.
Almanya Max-Delbrueck Moleküler Tıp Merkezi araştırmacılarından Friedrich C. Luft, “Görünüşe bakılırsa doğa tuz aracılığıyla idrara dönüşecek suyu muhafaza etmek için bir yol bulmuş gibi görünüyor”, şeklinde açıklamada bulundu.
Ayrıca vücudu sudan arındırmak da daha fazla enerji gerektiren bir işlem. Bu da açlık hissinin nedenini açıklıyor. Farelerle yapılan deneyde hayvanlar yüksek tuzlu yiyeceklerde %20-30 oranında daha fazla yiyecek tükettiler.
İşte bunların hepsi bilimsel gerçeklere dayanıyor, peki biz bunlardan ne öğrenebiliriz?
Öncelikle çok tuzlu yiyecekler ile kilo alma arasındaki ilişkileri tekrar gözden geçirmemiz gerek. Eğer aslında daha fazla tuz tüketmiyorsak, tuzlu diyetler daha fazla sıvı alımı dolayısıyla kilo alımına neden olur argümanı yanlış yönlendirmeye yol açabilir.
Ayrıca, yüksek glukokortikoid miktarları tip 2 diyabet ve kas kayıpları ile alakalıdır. Bu nedenle şimdiye kadar doktorların zaten uyarıda bulunduğu, çok fazla tuz kullanımının zararları hakkında daha bilinçli olmalıyız.
Araştırma, ürenin sanıldığından çok daha önemli olduğunu ortaya koymakta ve vücuttaki su seviyesini dengede tutma yöntemi olan su, homeostazi sürecine yeni bir bakış açısı getirmektedir.
Bunlar dışında bu araştırmanın da çıkış noktası olarak Mars görevine giderken yanımıza ne kadar su ve tuz almamız gerektiği hakkında daha fazla ipucu elde etmiş oluyoruz.
Ancak yine de en önemli sonuç tuzun bizi hiç de susatmadığı gerçeğidir. Belki de ders kitaplarını yeniden yazma vakti gelmiştir.
Bulgular The Journal of Clinical Investigation’da yayınlanmıştır.
İleri Okuma
https://www.jci.org/articles/view/88530
https://www.jci.org/articles/view/88532
Kaynaklar
http://www.sciencealert.com/new-study-says-forget-everything-you-think-you-know-about-salt
0 yorum