17. yüzyılda, İngiliz bilim insanı Isaac Newton ışığın sıcak cisimlerden yayılan çok küçük parçacıklar olduğunu düşünürken, yine aynı yüzyılda Hollandalı bilim insanı Huygens, ışığın her yöne doğru titreşen bir dalga olduğunu düşünmüştü. Ancak iki bilim insanı da ışığın tam olarak doğasını açıklayamamışlardı.
19. yüzyılda Danimarkalı bilim insanı Orsted, elektrik ile ilgili verdiği bir konferansta bataryayı açıp kapama sırasında yanında bulunan kumpasın iğnesinin ani hızlanmasını göstermişti. Bu deney, elektrik alanda meydana gelen değişimin manyetik alan oluşturduğunu ve bu durumda elektrik ile manyetizmanın birbiri arasında ilişkili olduğunu gösteriyordu. Ünlü bilim insanı Faraday ise, 11 yıl sonra bu durumun tersini yani manyetik alandaki değişimin, elektrik alanı oluşturduğunu keşfetti.
İskoç bilim insanı Maxwell, bu iki durumu tek çatı altında elektromanyetizma teoreminde birleştirdi ve yaptığı çalışmalarında elektrik alandaki değişmenin manyetik alan oluşturduğunu, oluşan manyetik alanın tekrar elektrik alanı tetiklediğini ve bu durumun çok çok hızlı bir şekilde uzayda hareket ederek sonsuz tekrara girdiğini saptadı. Bu aşırı hızlı hareketin uzayda yaklaşık 300,000,000 m/s hızla seyahat ettiğini hesapladı ve bu değer bildiğimiz ışık hızı değerine oldukça yakındı. [1]
Ve tüm bu bilimsel ispatlardan, ışığın gerçek tanımının; “elektrik ve manyetik alanın birbirinden ayrılmayacak şekilde uzayda hareket etmesi” olduğunu söyleyebiliriz.
Furkan Enes Bulut
Çok güzel bir makale.