Bu konuyu biraz daha geliştirmek için....
İnsanlar avcı toplayıcı iken, günlük hayatlarını idame için gerekli en önemli kaynakları, aralarıdndaki işbirliği, ortak stratejileri, fiziksel güc ve dayanıklılıkları idi. Yönetimleri bu yapıya uygun, daha demokratik ve eşitliğe dayalı idi...Şamanizm gibi doğa dinleri yaygındı.
Tarımın keşfi ile göçebelikten, yerleşikliğe geçince toprak en önemli kaynak oldu. Sosyal yapı da buna göre biçimlendi. Toprak sahiplerinin kontrolünde, üretim, depolama, işbölümü ve toplumu yönetmek için kurumlar gelişti. Yaklaşık 1750'li yıllara kadar bu dönem sürdü. Krallıklar, lordluklar, düklükler, ağalar, beyler bu dönemin yönetim unsurları oldu. Şehir devletlerinden, krallıklara ve imparatorluklara geçiş oldu. Şehir tanrılarından, ülke ve daha sonra imparatorluklarla tek tanrılı dinlere geçiş oldu.
Buhar makinesi ile endüstriyel dönem başladı ve ana üretim kaynağı sermaye'ye dönüştü. Girişimci iş adamları ve şirketleri, sömürgecilik (başka bölgelerin, doğal zenginliklerini, insan işgücü, bilim ve kültür kaynaklarını kendisinde toplamak) öne çıktı. Denizaşırı ülkelerden sağlanan bu kaynaklarla, bilim, sanat ve kültür alanlarına kaynaklar ayrılıp, hızlı gelişmeler sağlandı.
Bir çok sosyal kurumun temeli bu dönemde atıldı veya güçlendi. Toplumları biçimlendirmek için kullanılan dinsel ritüel ve yaklaşımlar da bu döneme uyarlandı.
1980'lerde Thatcher-Reagan ile başlayan özelleştirmeler ile kapitalist sistem tepe noktasına ulaşırken, dönüşüm de başladı. Bilim ve bilgi üretimi de önemli bir ekonomik kaynak olarak algılanmaya başladı.
Bu dönemde uzmanlaşmalar, belli bir alanda derinlikli bilgi toplamak, üretmek öne çıktı. Din toplumlar üzerindeki yönetsel gücünü kaybetmeye başladı, bilim ve teknoloji biçimleyici olmaya başladı.
Çok değil 90'lı yılların ortalarında internetin akademik ve devlet kurumlarından, topluma inmesiyle yeni dönem başladı. Bilgi çağı. Bu dönemde dinler varlıkların korumaya çalışırken, değişmini temel sebebi olan bilgi üretimi ile uyum sağlamayı henüz başaramamış durumda.
Günümüzde yoğun bir bilgi üretimi ile karşı karşıyayız. Her yıl hemen hemen bir önceki 10 bin yıl boyunca üretilmiş bilgi kadar, bilgi üretiliyor.
Uzmanlaşma yüzünden herkes bir-iki alanda derinlikli bilgiye sahipken, ilgili diğer alanlarda ancak yüzeysel bilgiye sahip olabiliyor. Bu yüzden ekip çalışması öne çıkıyor. Çünkü kimse tek başına tüm'ü etkileyecek kadar genel bir bakışa sahip değil.
Şu an bilgi ekiplerce üretiliyor, keşifler ekiplerce yapılıyor. Bilimsel yapı da henüz bu ekip çalışmalarında uygulanacak teknik ve yöntemler üzerinde net bir sonucu ulaşılmış değil. Çünkü insan zihni belirsiz bir değişken. Birinin değersiz bir fikir, bir başkasına ilham kaynağı veya çok değerli bir bilgi olabiliyor.
Çok değil 100 yıl önceki bilimcilerin, alanlarında ve belki bir kaç yan dalda o günkü bilgi birikimine göre uzman düzeyinde bilgi sahibi iken, tek başına bir genelleme yepebiliyordu. Bir buluş veya devrimsel bir fikir üretebiliyordu çünkü gerekli bilgileri tek kişide toplamak mümkündü.
Şimdi öyle değil.
Günümüz bilimcileri ne birikim, ne zeka olarak o dönemin bilimcilerinden daha geri değil, hatta çok daha donanımlı ve zeki olanları çok fazla. Ama bilgi yoğunluğu ve çeşitliliği, dahi olmaya engel oluyor.
Sıradışı bir fikir ortaya attığınızda, uyum sağlamanız gereken çok fazla ayrıntılı ve derin bilgi var.
Bu yüzden, günümüz de ana üretim kaynağı "bilgi" ve bilginin sahipleri, üreticileri yeni dünyanın yöneticileri olacak.
Böyle bir ortamda dünya genelinde bilgi işleme durdu ve yavaşladı diye düşünmek, doğru bir teşhis değil.
Ama ülkemiz açısından günümüze bakarsak, bu kısmen doğru bir teşhis.
Çünkü bilim gelişmek ve üretmek için farklı zihinlere, düşünce kalıplarına ve bakış açılarına ihtiyaç duyar. Bu zihinler ise ancak çok sesli, çok kültürlü, desteklenmiş sanat, edebiyat ortamlarda gelişebilir.