0

Evrendeki toplam entropi artıyor. Entropi ek veya farklı bir enerji değil. Evrende var olan enerjinin, kullanışsız, atık olanı. Sürtünme ile kaybolan enerji gibi... Evren genişledikçe, sarf edilen kullanışsız enerji miktarı da bu yeni alanlara yayılıyor. Bunu büyük ihtimalle "arka plan ışıması" olarak tespit ediyoruz. Diğer yandan genişleme esnasında oluşan hareket ve bağımsız olarak gerçekleşen diğer gök cismi olayları ile evrene gene bolca enerji (mesela bir süpernova sırasında veya iki kütlenin çarpışması ile veya radyoaktif bozunma esnasında, vs.vs) saçılıyor. Sanırım arka plan ışımanın 10 binde 1 lik oranlara kadar her yerde aynı olmasının nedeni de (genişlemeye rağmen) bu. -----------0----------- Ancak Entropi'yi farklı değerlendiriyorum. Şöyle ki, entropinin sona ereceği noktayı ele alalım. Bütün evren tamamen un ufak olmuş ve tüm kütle enerji paketçiklerine kadar parçalanmış olacak. Evrenin her bölgesi özdeş miktarda enerji içeriyor olacak. (Şu an iş yapmak için kullandığımız enerji türleri de aslında farklı enerji yoğunlukları arasındaki eşitleme akışından ibaret. Yani entropi olmasa, iş üretemezdik. ) Normal tanımda, entropinin bitişini bir parçacığın tüm hareket olasılıklarının tükenmiş olması olarak tanımlanıyor. Bence parçacıklar arasında da enerji içeriği farkı olacağı için, evrendeki entropi ancak tüm kütlenin enerjiye dönüşmesinden (enerji paketçiklerine indirgenmesinden) sonra mümkün olurdu. Bu durumda tüm enerji paketçikleri hareketsiz kalacağı ve evrende her yerde özdeş, simetrik olacağı için, evren bir bakıma en başa, yani büyük patlama öncesine dönmüş olacaktı. Yani bence entropi, evrenin en başa, olağan, doğal durumuna dönme eğiliminin bir ürünüdür. Bizler yani kütleler açısından ise, bizim yapımızı bozduğu için olumsuzdur. Fark burada sanırım büyük patlama öncesi durumu tanımlamamızdaki (bence ) hatadan kaynaklanıyor. Tüm evreni, tek bir noktaya sıkışmış enerji ile başlatıyoruz. Enerji burada tekil yani boyutsuz konumda... Oysa bu yaklaşım hatalı olmalı bence. Çünkü tanımlarımız eksik. Eğer tekillik ve boyut kavramlarını tekrar ele alabilirsek, büyük patlama öncesi evren ile entropi bitişi sonrası evren arasında hiç bir fark olmadığını göreceğiz.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
0

Aslında sorguladığınız konuda farklı bir açıdan sorguladığım bir yazı vardı. https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/39867/ Planck Mesafesi... Kuyuya atılan taş bu... :-) (...ile başlıyor...) ---------------------0------------------- Şimdi konuya dönersek, ışık dediğimiz elektromanyetik alandaki enerji ile kütle dediğimiz alan arasındaki tek fark; hareket vektörü ve şekli... İkisi de aslen enerjinin, farklı durumları. Bence enerji enerjidir sadece. Temelde hepsi aynı birimlerden oluşur. Sadece birleşerek oluşturdukları yapılar farklıdır. Bu açıdan bakınca morgan ile de aynı fikirdeyim. "Enerjinin sadece isik olmasina bir nedenle katiliyorum, bir nedenle de katiliyorum cunku enerji hep vardi, isik da maddesel evrenle birlikte var oldu.Katilmiyorum, cunku madde bazli sonuc olarak.Ancak BBnin ilk erasindan sonra , isler tamamen isik uzerinde kaldi." Bu açıdan ele alınca, tüm evreni enerjiden veya ışıktan oluşmuş olarak kabul etmek hatalı olmaz. İkisi da aynı kökene dayanıyor. Kütledeki enerji birimleri (quanta), planck boyutlarında titreşerek kendilerine alan oluştururlarken, ışıktaki enerji birimleri (fotonlar) (bence) bir dalga üzerinde doğrusal hareket ediyorlar. Diğer konu, takyonlar ve zamanın tersinirliğine gelince... Burada bence asıl sorun, gerçekleşen bir olguya göre zamanın tersinirliği ile evrene göre zamanın tersinirliğinin aynı olarak tanımlanması. Yani, evrene göre yaptığınız bir hareket ile matematiksel olarak geçmiş bir zaman'a ulaşabilirsiniz. (Mesela varsayımsal bir solucan deliği ile...) Ya da ışıktan hızlı gidebilirseniz, varsayımsal takyonlar gibi, matematiksel olarak zamanda geriye gidebilirsiniz. Ama bu olguya-olaya göre zamanın tersinirliği değildir ve çakışmazlar. Yani bardak kırıldıysa, istediğiniz hızda gidin veya solucan deliğinden geçin, o bardağın sağlam haline dönüş olmaz. Çünkü bunun gerçekleşmesi için, tüm evrendeki entropinin ve geçen sürede gerçekleşen evren genişlemesinin ve aynı süre zarfında gerçekleşen tüm olayların da geriye dönmesi lazım. Ki bu imkansız. Entropi her durumda tek yönlüdür. Entropi kavramını biraz daha deşmek lazım. Entropinin temeline bakınca hedefinin, "içinde bulunduğu ortamda birim başına her yerde eşit enerji içeriğine sahip olmak " olduğunu fark ederiz. Evren ise sürekli genişliyor ama enerji içeriği aynı şekilde artmıyor. Bunun bir diğer anlamı ise, evrenin genişleme ile yeni kazanılmış alanlarda enerji yoğunluğunun daha düşük olacağıdır. Bu da enerjiyi bu bölgeyi doldurmaya (entropi eğilimi ile) iteceğidir. Yani evren genişlediği sürece, entropi duramaz. (Eğer daralsa idi gene yoğunluk farkları olacağından, entropi gene olacaktı.) Zaman da bana göre evrenin genişleme hareketinin bir sonucu olduğu için, zaman da tek yönlüdür. Peki olgular için neden geçmişe gidilemeyeceğini sorgularsak; bir olay-olgu evrene göre sadece tek bir 4D koordinatında ve anlık olarak gerçekleşiyor. Zamanda geriye-ileriye gittiğinizde hiç bir şekilde aynı koordinatlara dönülemez, Çünkü tüm içerik aynı zamanda evrenin genişlemesi ile hareket ediyor. Bu açıdan bakınca optimus ile aynı fikirdeyim. "Böyle bir evrende mutlak düzen ve sıfır entropi olamaz." Konunun ayrıntılarını, bakış açıma göre daha önceki diğer sorgulamalarda yazmıştım. Dilerim bunları bulma imkanınız olur. (Son olarak; basılan kitabımda da bu ve diğer konulara (bütün olarak) değindim. Aynı kitabın, bir versiyonunu da Dark Physics of the Universe pdf olarak, https://www.academia.edu/38752904/Dark_Physics_of_the_Universe adresinden indirebilirsiniz. E-pub versiyonunda, grafiklerin bir kısmı hareketli, pdf de bu mümkün değil. Ama https://yenievrenebirbakis.blogspot.com/ adresinde kitap içeriğinin ilk versiyonunu, bir çok gif'i hareketli olarak görüp, kitap içeriğine bağlayabilirsiniz.)

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
0

Çünkü açık bir evren sistemi, bildiğimiz tüm fiziksel yaklaşım tarihini alt üst eder. Ve gözlemler ile sizin sorduğunuz cevapsız sorular ortaya çıkar. O yüzden "Evren kavramını" yeni baştan ele almaktayım. Mikrodalga fırında ısıtılan kahvenin patlama video linkini paylaşmıştım daha önce... Bu durumu okurken değerlendirme de kullanınız. Eğer sıvı molekülleri belli bir alanda aşırı ısıtılırsa, (kahve-su örneği gibi) moleküller yüklenene enerji ile öyle güçlenip titreşmeye başlıyorlar ki, bir süre sonra hiç bir molekül, diğerlerinin baskısı yüzünden titreşemiyor. İlgili sıvı; durgun, stabil hatta verilen enerjiye oranla düşük ısıda gözüküyor. Çünkü kendi içlerinde bir sistem kurmuş oluyorlar. Bu sisteme dıştan yapılan hafifi bir etki, bir toz veya şeker tanesi, kabı hafif bir hareket ile sisteme ek enerji eklenmesi, bir kaşık sokulması vs.vs. bu dengeyi bozuyor. Sistem zincirleme olarak kırılıyor ve potansiyelde gizili kalan enerji açığa çıkıyor. (Kahve patlaması, su buharlaşması, kaynama...) Bu yüzden bu durum termodinamiğin temel yapılarından biri olmalı diye düşünüyorum. Böylece evren içinde aynı koşullar geçerli olmalı. Fark olarak tekillik kavramını, boyutsuzlukla özdeşleştirdim. "Boyut kavramını" ise Planck boyutuna indirgeyip, "enerji paketçiğinin titreşim alan"ı olarak tanımladım. Bu yaklaşım, mevcut boyut, tekillik kavramlarımızla çatışmıyor. Uyumlu. Eğer enerji hiç titreşmiyorsa, boyutsuzdur. Tespit edilemez. Sadece "bir" doğrultuda titreşiyorsa, tek boyutlu bir sicim olarak bir doğruyu,. Eğer "iki" birbirine dik doğrultuda titreşiyorsa (membrane) bir alan sicim olarak, alanı Ve eğer 3 uzamsal boyut (birbirlerine dik) üzerinde titreşiyorsa bir hacmi işgal ediyor (dolduruyor) oluyordu. 4ncü ve 5nci boyutları da, somut olmadıkları halde aynı yaklaşım altına ele alabiliyoruz. (Daha önce hem burada, hem kitapta, hem de başka cevaplarda yanıtlamaya çalıştım.) Bu açıklamamın önemi şu, bence uzaydaki tüm enerji tek bir noktaya doluşmuş, tekilleşmiş, simetrik, özdeş, vs. değildi. Uzay bir deniz gibi, tamamen durgunlaşmış enerji paketçikleri ile hıncahınç doluydu. Tekillerdi, çünkü hiç biri hareket edemiyordu, titreşemiyordu. Hepsi özdeş olduğu için, büyük patlama öncesi için yapılan diğer tüm tanımlarda aynen geçerliydi bu yüzden. (Simetrik, homojenlik, vs.vs) Sonra bu sisteme bir etki geldi ve bir noktadan simetri kırılmaya başladı. Kırılmanın gerçekleştiği noktadan itibaren de büyük miktarda enerji gözükmeye-tespit edilmeye başlandı. Eğer benzetme olursa, su yüzeyine atılan bir taşın tamamen durgun suya değme anı ve sonrası gibi… Su, uzayı temsil ediyor. Su molekülleri, enerji paketçiklerini… Taş ile suya aktarılan enerji, büyük patlama anındaki simetriyi kıran enerji etkisini. Simetrinin kırılması ile oluşan dalga içinde kalan alanda Evren’i temsil ediyor. Dalga ilerledikçe, evren genişliyor. Bu evren ne açık, ne kapalı…Açık sonsuza kadar genişleyebilir, kapalı çünkü simetrinin kırıldığı alan bizim için “Evren” olarak tanımlı. Kütle de, işte bu dalganın geçtiği yerlerde su moleküllerinin farklı kombinasyon çarpışmaları esnasında ortaya çıkmış birkaç köpük parçası… Bu yüzden Entropi, evrenin ile o durgun özdeş haline dönme çabası oluyor. Yani evren için o bina bir düzenlilik değil, tam tersi yapısını bozan ve uygun olmayan bir düzen bozucu bir yapı… Zaman ise, bana göre; dalga yayılırken, bölgeler arası yoğunluk farkından dolayı geriye yansıyan dalgalar. (Zaman’ı bu şekilde ele alınca, somut bir yanı oluştuğu gibi, Zaman’da yolculuk, ileriye geriye gidiş olanaksızlığı ve matematiksel olarak Zaman dilimi değiştirmenin mümkün olduğu gözüküyor. Üstelik bu yapıdaki zaman, Özel Görelilik ile de daha uyumlu ve açıklayıcı…) Böyle bir evrende sisteme dışardan ek enerji girmesine gerek yok. Dokudaki hareketlenen (dalga–etki sırasının geçmesi ile simetrisi kırılan) bölge zaten otomatikman evren içi eşdeğere yakın içerikte olacak. Evren “içi ve dışı” uzay arasındaki enerji yoğunluğu farkı nedeniyle, Entropi hep sürecek. Zaman hep tek yönlü olacak.Evren içindeki doku ise bir akışkan olduğu için, karanlık enerji’ye atfedilen tüm işlevleri de yerine getirebilecek. Şu anki evren anlayışının; çok dallanıp, budaklanıp uzmanlaştığı için, tabloya geniş perspektiften bakma yetisini kısmen kaybettiğini düşünüyorum. (Elde edilen bilgilerin yoğunluğuyla, bu şekilde sınıflandırma olmadan baş etmek mümkün değil, başka çare de yok ama…Bu da olumsuz yanı…) Bu yüzden artık dahi bilim adamları yok. Olan bazıları da popüler kitap yayımcısı veya belgeselciler ama dahi (çözüm getiren) değiller. “Bilimsel Ekip anlayışı ve Liderliği” sanırım geleceğin dahileri olacaklar.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0