Burada bence kafa karıştıran ve soruna yol açan önemli bir kavram var.
"Boyut"...
Boyut'u bir ölçme aracı olarak kullandığımız için, "boyutsuz" olmayı; "ölçülemeyecek kadar küçük", ya da "ölçüm yapılacak bir durum yok" olarak tanımlıyoruz.
Yani, bir nokta kadar küçük olmayı. Ama direk birisine "nokta" nedir? diye sorsanız, vereceği doğru düzgün bir cevabı da yok. (Olayı tavuk-yumurta hikayesine döndürecektir.)
Bu yüzden boyut kavramına tamamen farklı bir göz ile bakmayı öneriyorum: Hareket açısından.
Eğer herhangi bir yönde hareket var ise artık elimizde tanımlanabilir veya ölçülebilir bir alan olacaktır.
Sicim teorisi, sicimleri çok yüksek gerilim potansiyeline sahip titreşen enerji iplikçikleri olarak tanımlıyor sicimleri. Ve evreni bunların üstüne kuruyor.
Peki, ya titreşimsiz iseler?
Bence kuanta adı verilen enerji paketçikleri başlangıçta titreşimsiz idiler. (Ya da en azından çiftler haline birbirlerini sönümleyecek şekilde temel titreşimleri vardı).
Ancak bir dış etki ile titreşmeye başladılar. Sicim teorisinin tanımladığı objelere dönüştüler.
Büyük patlama ile genişleme başlayınca, genişleme sınırlarında Zaman'ın doğduğunu düşünüyorum. Bu tür bir Zaman'ın evren içine doğru dalgasal olarak yayılması gerekiyor. (Alternatif hareket imkanı yok çünkü). Bu dalga hareketinin, tepe ve dip noktaları arasında gidip-gelen kuantalarda titreşim kazanarak, bu hareketlerinin alanını, ilk boyutları olarak kazanıyorlar.
İşte böylece sicim teorisinin sicimleri doğuyor, sonra da çeşitleniyor.
Şimdi sorunuzdaki ilk duruma dönelim. Tekillik. Tekilliği, özdeşleşme, tamamen özdeş olma ve boyutsuz olma olarak tanımıyoruz.
Eğer hareket yok ise boyut olmuyorsa, isteseniz tüm evreni enerji paketçikleri ile doldurun, hiç biri harekete -titreşime sahip olmadığı için , var olamazlar. Daha doğrusu tespit edilemezler.
Bu bizi bütün enerjinin, boyutsuz bir nokta gibi tanımsız bir alana sıkıştırmaktan kurtarır. İsterse sonsuz genişliği kaplasın bu doku bir okyanus gibi, hala tekildir, boyutsuzdur.
Büyük patlamanın bir noktadan başlamış olması ile de çelişmez. Eğer bu sonsuzluk denizinde, ilk hareketi bir enerji paketçiğinden başlatırsanız, bu başlangıç bir nokta olacaktır. Ardından dalgasal olarak dokuya yayılacaktır ki bu etkinin dalgasal yayılması ile evrenin genişlemesi (en azından bence model olarak) uyumludur....
Böyle bir evrende, tüm enerji dar bir alana sıkıştırılmadığı için, kütleleşmeye sebep olacak bir yoğunlaşma olmuyor.
Zaten toplam enerji miktarına oranla çok düşük kalan kütleli parçacıklarda, ilk etkinin birbirine iletilmesi esnasında farklı aktarım yollarından dolayı, birbiri ile sistem kurmaya zorlanmış kuantalardan oluşuyor. Mesela fotonlar, bu tür iki kuantanın tek bir yapıda kurmuş olduğu bir sistem olabilir. (Titreşimlerinin toplamı her zaman 1)
Kütle için 2 fotonun bir sistem kurması yeterli. (2 tane 2 boyutludan bir tane 3 boyut üreten videolardakine benzer)
Elbette ilk patlama esnasında ortaya çıkan tüm kütleli parçacıklar varlıklarını sürdüremedi, Önemli bir kısmı bileşenlerine ayrıldı. Çünkü ortamın basıncı, yoğunluğu ve oluşan parçacıkların hızı değişti. Çok yüksek hızlarda ancak bütünlüğünü koruyabilen kimi parçacıklar, hızları düşünce foton ışıyarak dağıldılar.
Çok yüksek sıcaklılar, aslında parçacığın hareket eğilimin yüksek olduğunu gösterir. Eğer ortamdaki tüm parçacıklar aynı düzeyde hareket eğilimde ise, ortamı çok yüksek ısı potansiyeline (enerji aktarma potansiyeline) sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Aynı mantıkla, çok düşük ısılarda da hareketin yavaşlaması gerekir. Ki zaten öyle.