0

Big Bang’deki enerji sorunu

morgan 5 yıl önce 10
1

Burada bence kafa karıştıran ve soruna yol açan önemli bir kavram var. "Boyut"... Boyut'u bir ölçme aracı olarak kullandığımız için, "boyutsuz" olmayı; "ölçülemeyecek kadar küçük", ya da "ölçüm yapılacak bir durum yok" olarak tanımlıyoruz. Yani, bir nokta kadar küçük olmayı. Ama direk birisine "nokta" nedir? diye sorsanız, vereceği doğru düzgün bir cevabı da yok. (Olayı tavuk-yumurta hikayesine döndürecektir.) Bu yüzden boyut kavramına tamamen farklı bir göz ile bakmayı öneriyorum: Hareket açısından. Eğer herhangi bir yönde hareket var ise artık elimizde tanımlanabilir veya ölçülebilir bir alan olacaktır. Sicim teorisi, sicimleri çok yüksek gerilim potansiyeline sahip titreşen enerji iplikçikleri olarak tanımlıyor sicimleri. Ve evreni bunların üstüne kuruyor. Peki, ya titreşimsiz iseler? Bence kuanta adı verilen enerji paketçikleri başlangıçta titreşimsiz idiler. (Ya da en azından çiftler haline birbirlerini sönümleyecek şekilde temel titreşimleri vardı). Ancak bir dış etki ile titreşmeye başladılar. Sicim teorisinin tanımladığı objelere dönüştüler. Büyük patlama ile genişleme başlayınca, genişleme sınırlarında Zaman'ın doğduğunu düşünüyorum. Bu tür bir Zaman'ın evren içine doğru dalgasal olarak yayılması gerekiyor. (Alternatif hareket imkanı yok çünkü). Bu dalga hareketinin, tepe ve dip noktaları arasında gidip-gelen kuantalarda titreşim kazanarak, bu hareketlerinin alanını, ilk boyutları olarak kazanıyorlar. İşte böylece sicim teorisinin sicimleri doğuyor, sonra da çeşitleniyor. Şimdi sorunuzdaki ilk duruma dönelim. Tekillik. Tekilliği, özdeşleşme, tamamen özdeş olma ve boyutsuz olma olarak tanımıyoruz. Eğer hareket yok ise boyut olmuyorsa, isteseniz tüm evreni enerji paketçikleri ile doldurun, hiç biri harekete -titreşime sahip olmadığı için , var olamazlar. Daha doğrusu tespit edilemezler. Bu bizi bütün enerjinin, boyutsuz bir nokta gibi tanımsız bir alana sıkıştırmaktan kurtarır. İsterse sonsuz genişliği kaplasın bu doku bir okyanus gibi, hala tekildir, boyutsuzdur. Büyük patlamanın bir noktadan başlamış olması ile de çelişmez. Eğer bu sonsuzluk denizinde, ilk hareketi bir enerji paketçiğinden başlatırsanız, bu başlangıç bir nokta olacaktır. Ardından dalgasal olarak dokuya yayılacaktır ki bu etkinin dalgasal yayılması ile evrenin genişlemesi (en azından bence model olarak) uyumludur.... Böyle bir evrende, tüm enerji dar bir alana sıkıştırılmadığı için, kütleleşmeye sebep olacak bir yoğunlaşma olmuyor. Zaten toplam enerji miktarına oranla çok düşük kalan kütleli parçacıklarda, ilk etkinin birbirine iletilmesi esnasında farklı aktarım yollarından dolayı, birbiri ile sistem kurmaya zorlanmış kuantalardan oluşuyor. Mesela fotonlar, bu tür iki kuantanın tek bir yapıda kurmuş olduğu bir sistem olabilir. (Titreşimlerinin toplamı her zaman 1) Kütle için 2 fotonun bir sistem kurması yeterli. (2 tane 2 boyutludan bir tane 3 boyut üreten videolardakine benzer) Elbette ilk patlama esnasında ortaya çıkan tüm kütleli parçacıklar varlıklarını sürdüremedi, Önemli bir kısmı bileşenlerine ayrıldı. Çünkü ortamın basıncı, yoğunluğu ve oluşan parçacıkların hızı değişti. Çok yüksek hızlarda ancak bütünlüğünü koruyabilen kimi parçacıklar, hızları düşünce foton ışıyarak dağıldılar. Çok yüksek sıcaklılar, aslında parçacığın hareket eğilimin yüksek olduğunu gösterir. Eğer ortamdaki tüm parçacıklar aynı düzeyde hareket eğilimde ise, ortamı çok yüksek ısı potansiyeline (enerji aktarma potansiyeline) sahip olduğunu söyleyebiliriz. Aynı mantıkla, çok düşük ısılarda da hareketin yavaşlaması gerekir. Ki zaten öyle.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
1

Ne kadar yoğun bir içeriği sığdırmışsınız bir paragrafa? :-) Ayrıca teşekkür ederim. En başta son cümlenize bir nüansla aynen katılıyorum. "Hareketin yani zamanin olmadigi ortamda enerjinin olmamasi gerekiyor. " Enerji biz tespit edemediğimiz zaman, bir boyutu olmadığı için tespit edilmiyor. Yani bizim (kütle) açımızdan yok. Boyutun olması için ise, bir hareketin olması şart. Şimdi hayalgücünüzü kullanarak bir görsel deney yapalım. Tamamen saf su dolu ve eşit boyutlarda bir havuz düşünün. Sonra da her bir su molekülünü tek tek ve hareketsiz düşünün. (Normalde bu tür bir durağanlığa, ya suyu dondurarak ve mutlak sıfıra yaklaştırarak ya da ortamı aşırı ısıtıp, tüm su moleküllerinin kinetik enerjisini eşit ve maksimuma çıkartarak elde edebiliriz. Çünkü her molekülün titreşme eğilimi, diğer moleküllerin titreşim eğilimleri ile baskılanılıyor olacak.) Şimdi bu durgun su kütlesinin tam ortasına uygulanacak bir minik bir kuvvet - etki mesela mini bir patlama düşünün. Bu bölgedeki enerji miktarı, çevresinden daha yüksek olacağı için, bu etki tüm sisteme moleküllere dağılacaktır. Eğer etkinin gücü, sistemi dengede tutan kuvvetten üstün ise (yani bir molekülün üstündeki toplam basınçtan fazla ise) sistemdeki denge ve simetri kırılacaktır. Bu etki ile bazı bölgeler sıkışıp daha da yoğunlaşırken bazı bölgeler de su molekülü yoğunluğu azalacaktır. Çünkü her molekül bulunduğu alanı sahip olduğu enerjiden kaynaklanan titreşim ile oluşturmuştur. Bir kaç molekülün ise ortalamadan yüksek olması kırılma başlangıcı için yeterli olacaktır. Etkinin dağılımı dalgasal olacaktır. Ve her bir dalga sırası, bir molekülün titreşim alanı ile aktarılacaktır. https://ibb.co/khQxR6h Burada bilinmeyen iki şey var. O ilk etkinin ne tarafından nasıl gerçekleştirildiği, ikincisi ise bu paketçiklerin özünün ne olduğu. Cevapları beni de aşıyor zaten. Kafa karıştıran, maddenin olmaması katıldığım bir tespit. Ama madde sonra ortaya çıkıyor. Yerçekimi taşıyıcısı gravitonlar kısmı ayrı bir tartışma konusu. Ben süpheliyim bu konuda... Ama yerçekimi dalgaları için şöyle bir örnek vereyim. Eğer deniz kıyısnda iseniz, durgun denizde hafif dalgalanmalarda (uzaktan bir gemi geçtiğinde mesela) suda yarı yarıya yüzen parçacıklara dikkat edin. Dalganın ulaşması ile batıp çıkarken, kendi boyut ve şekillerine göre titreşimler yaydıklarını göreceksiniz. Üstelik gelen dalganın frekansıyla bağlantılı olmasına rağmen farklı frekansta olacaklardır. Sadece gelen genel dalga ile yansıyan (titreşimden kaynaklanan) dalgaların hızları aynı olacak.

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0
1

Fizikle ilgili konuların hesaplarına ve yöntemlerine değil ama konu içeriklerine ve kavramlarına farklı bakış açıları gerekiyor gibi... Yoksa aynı çözüm yöntemlerinde 1 yüz yıl daha ısrar edecek insanoğlu... Bence öncelikle yüksek enerji yoğunluğu kavramını ele almak gerekiyor. Vardığım sonuç, evrende herhangi bir nesne'nin titreşim genliği ne kadar düşük ise, onu o kadar yoğun olarak tanımlıyoruz, Aynı madde ve kütledeki iki nesnenin, farklı titreşim genliklerine sahip olması ile içinde bulundukları ortam için farklı yoğunlukta olarak görülmeleri gibi... Çünkü titreşim, aynı miktar objenin çok daha geniş bir alanı işgal etmesine neden oluyor. Bu yüzden, büyük patlama öncesi ve karadelik içindeki enerji paketçiklerini titreşimsiz (Bir bakıma da Zamansız) olarak düşünüyorum. (Aslında imkanım yok ama denemesi mümkün. Aynı özelliklerdeki elektronlardan-atomlardan bir grubunun titreşim genliği artırılabilirse (frekans ve dalga boyları aynı kaldığı halde) genliği yüksek olanın daha hızlı, düşük olanın ise daha yoğun olacağını iddia ediyorum.) Bu olabilecek en yoğun enerji düzeyini temsil ediyor. Elbette 3 boyutlu zihnimiz, yoğun deyince aynı nesneden belli bir alanda toplanmış (boyutları daralmış) olanı düşünüyor. Tüm enerjiyi aynı noktaya sıkıştırmaktan vazgeçilmediği sürece de tekillik (bence) hatalı olarak kavranıyor. Diğer 4 temel kuvvet konusuna gelince, yok aslında birbirlerinden farkı. Sadece hepsi akışkan dinamiğinin, uzamsal boyutlara göre farklılaşan sonucu. Eğer Dalgasal Zaman olmasaydı, genişleme yönündeki evren dokusuyla ivmelenen (momentum kazanan) enerji sistemleri, kütleli varlıkların sürdüremezdi. Dağılırlardı. Zaman dıştan, içe doğru yayılırsa, doğal olarak bir kavise sahip olur. Bunu (bence) Uzay-Zaman dokusunun eğimi olarak tanımlıyoruz, Bu eğim aynı zamanda, ilerleyen dalga sıralarının yoğunlaşması anlamına geliyor. Yani, Zaman dalgalarının taşıdıkları enerji, ilerledikçe odaklanıyor. (Oysa, bildiğimiz tüm dalga türleri dağılıyor.) Bence Planck Küp başına, 1 Planck kütlesi eşdeğeri enerji yoğunluğu kütlenin varlığında anahtar rolde (21 mikrogram kadar). Şöyle düşünün, 1 Planck küp alana 21 mikrogram basınç uygulayan bir içbükey dalgayı geriye sarsak, 12700 km çaplı bir küreye ne kadar dağılırdı. (Gene 21 mikrogramı dağıtacaksınız) (Kitapta bu konuyu anlatırken küp yerine kare terimini kullandım ve hatamı fark ettiğimde baskı için geç kaldım.)

Burtay Mutlu (shibumi_tr) 5 yıl önce 0