Bence,
İki sonuç var. Hayır, azalmaz...
Evet, Azalabilir ama bunu biz tespit edemeyiz. Göreceli olarak aynı kütle çekim değerlerini alırız. Tespit için 3ncü ve evren dışı bir gözlemci lazım.
Kütle çekimi ve galaksilerin ayrılması (bana göre aynı sebebin farklı durumları olarak) birbirinden ayrı şeyler.
Evrenin boşluk dokusunun metrik olarak bir enerji değeri var.
Enerji demek, basınç demektir. Yani evren dokusunun bir iç basıncı olması lazım. (Ek; Bu basıncın her tarafta eşit olması durumunda da , bu basıncın hiç olmadığı alanlarda da vakum (enerjisi dediğimiz durum) olmalı.)
Ancak bence evrende bu basıncı tamamlayan ikinci bir etki daha var. Bu da dalgasal olarak hareket eden, "Zaman". Zaman'ın bu dalgalandırma hareketinin, evren dokusuna süper akışkanlık kazandırdığını düşünüyorum. (İnternette "süper akışkan evren" olarak bolca akademik teorisi çalışması bulabilirsiniz.)
Evrenin salt bu basınçtan dolayı mı genişlediğini, yoksa başka etmenlerin de mi olduğunu bilmiyorum. Mesela evrenin kendi dönüşü ( rotasyonu) olsaydı biz bunu tespit edemezdik.
Ama sabit büyüklükteki bir evrendeki kütleli parçacıkların durumu gene şu anki gibi olabilirdi. (Hayalinizde Elipsoit - yumurtamsı bir su havuzunu döndürün ve içine attığınız minik parçacıkların birbirlerine göre durumlarını ele alın... )
Akışkan mekaniğinde ise 2 nesne arasındaki mesafe belirleyici. Kütle oranları değişmemek üzere, Akışkanın özelliklerine göre, belli-kritik- bir mesafe altında ise bu iki nesne arasındaki basınç azalıyor ve akışkanın hızı artıyor. Bu iki nesne, ortak alanlarında düşen basınçtan dolayı birbirlerine yaklaşıyorlar.
Bu mesafe üstünde ise aralık, bu iki nesneyi daha da birbirinden ayırıyor.
Bu yüzden kütle çekimini, birbirine yakın duran iki nesne arasındaki düşük basınç alanı olarak düşünüyorum.
(Kütleçekim dalgalarının ışık hızında evrene yayılması ayrı bir konu. Kütleçekim dalgaları bir enerji değerine sahip olarak evrene yayılıyorlar ama kütle çekimine sebep olmuyorlar. Yani bizden 2 milyar ışık yılı uzaktaki bir karadelik çarpışmasının kütleçekim dalgaları bize ulaştığında, biz o enerjiyi ölçümleyebiliyoruz ama bu dünyaya , o karadeliklere doğru kütle çekim kuvveti getirdiği anlamına gelmiyor. Tam tersi, o karadelik(ler) zaten dalgalar ulaştığında çok daha fazla uzaklaşmış olacaklar.)
Şimdi bu açıdan ele alırsak, Evren genişledikçe, toplam enerji değerinin sabit kaldığını düşünürsek, bu enerjinin ortalama yoğunluğu düşecek, bu da basıncın düşmesi demek. Yani kütleçekim kuvveti azalacak. Ancak kütleçekim kuvvetinin azalması demek, bazı evrensel sabitlerinde değişmesi demek. Özellikle Planck zamanı ve Mesafesi bazında. Bu yüzden bizim yapacağımız ölçümler, bu değiştiğini fark edemeyeceğimiz değerler üzerinden olacağı için, fark edemeyiz. (Bunu kıyaslayacak dış gözlemciye bu yüzden ihtiyaç var.)
İkinci sonuç ise, Hayır azalmaz ise; Kütle oluşumu "Tüm Evrenin sadece belli bir aralığında mümkün ise" geçerli.
Evreni iki boyutlu bir Plak ya da CD olarak ele alalım. (Cd'lerde data içten dışa doğru, Plaklarda ses dıştan içe doğru yazılır.) bizim evrenimiz bu yüzeyin ortalarında, data oranı yüzey başına sabit-çok yakın kalan belli bir aralıkta olabilir.
Işığın tüm frekanslarını ele aldığımızda, bizim ve ölçüm aletlerimiz için sadece belli bir frekans aralığının altında ve üstünde olan kısımda titreşen fotonları saptayabiliyoruz. Çıplak gözle ise çok daha dar bir aralıkta olanları görebiliyoruz.
Evrenin de kütle oluşumu için böyle bir (range) menzil aralığı olabilir. Yaklaşık 14 milyar ışık yıllık bir alan. Bu alanın dışında kalanlar bizim için artık bilinmez iken, kütle de bu yapısını kaybedip, saf enerji formuna dönüyor olabilir. (Al işte; Kıyamet)
Eğer böyle ise bu aralıkta kaldığımız sürece, kütleçekim değerlerini belirleyen kuvvetlerde çok dar -belki ölçümleyemeyeceğimiz bir aralıkta kalacağı için, kütle çekimi değişmez. Çünkü yoğunlukta eksik kalan enerjiyi, Zaman'ın getirdiği dalgalanma ile aktarılan enerji tamamlayacaktır.
Zaten mevcut güncel yaklaşımda, bu görevi "Kara Enerji" yüklenmiş durumda...
Her iki sonucu birleştirirsek, bizim ( ölçüm aletlerimiz) açısından, Kütle çekimi değişmez.
Not: Şu çarşaf benzetmesi, bence de sakıncalı imajlar oluşturuyor zihinlerde, Kütle ile evren dokusunun eğilmesini-bükülmesini gözünüzde canlandırmak istiyorsanız, bir akışkan içindeki nesnenin, etrafındaki akışkanı nasıl şekillendirdiğini düşünün. (Bir de nesneye ve akışkana hareket verin.)
Nesne yok ise, akışkan da büzülme-bükülme-eğilme yok. Nesne var ise, eğim var.