0

@mzgnccn, benim bakışım neredeyse tamamen determinist, yani olasılığa dayanmayan kesin hesaplanabilir değerlere dayalı bir evren olduğunu düşünüyorum. Bakış açısı olarak ise, yaklaşımım makbul, bir çok kişi için geçerli değil. Sadece fikir bazında olmak üzere; Bence evrenimizin dokusu, süper akışkan özellikleri gösteren düşük yoğunluklu enerjiden (arka plan ışıması) oluşuyor. Evrendeki bir çok bilinmez, mesela çift yarık deneyi gibi, pilot dalga deneyindeki gibi, farklı geçerli ve hesaplanabilir nedenlere dayanıyor.(Kuantum yerine, Bohm mekaniği...) Kütle farklı bir olgu. Kütle çekiminin belirlenmesinde, büyüklüğü ile etki eden bir değişken ama esas neden değil. Yoksa, kütlesi olmadığı halde, yoğun enerji alanlarının da, kütleymiş gibi (aslında kütle de yoğunlaşmış enerji ama farklı gibi ele alıyorum bu kısımda) uzayı biçimlendirmesi anlamsız olurdu. Karanlık enerji, birbirinden uzak gökcisimlerini daha da birbirinden ayırıyor (negatif kütleçekimi de diyorlar) buna karşılık birbirine yakın olanlar ise daha çok yaklaşıyor. (Kütleçekimi) Bu iki özelliği aynı anda gösteren (bildiğim) tek yaklaşım, akışkan mekaniği... Eğer bir akışkanın yolu daralırsa; hızı artar, basıncı düşer. (Aynı mantığı hidrolik aksamda-preslerde, şırıga da, vs, kullanıyoruz) Akışkan açısından, viskozitesi, yoğunluğu, hızı ve içinde aktığı yolun genişliği belirleyici... Bu değerlere göre basıncının değişeceği "kritik bir mesafe" var. Eğer iki nesne arası bu kritik mesafenin altında ise, akışkanın dış tarafındaki basınç, iç tarafındaki (nesneler arası) basınçtan yüksek oluyor ve nesneleri birbirine itiyor. (Popüler gündemdeki, okyanuslarda yüzen çöp adalarının oluşması gibi) Tam tersine bu iki nesne arası, kritik mesafenin üstünde bir aralığa sahipse, akışkan bunları birbirinden daha da ayırıyor. Kütleçekimini de, hatta Casimir etkisini de aynı sebeplere bağlıyorum. İki nesne arasındaki mesafe dar ve aralarındaki basınç düşük. Ancak dünya'ya düşen meteor gibi bir durumda bir etki daha var. Su dolu bir havuza, büyük bir demir gülle attığınızda, geçtiği yol üzerinde vaya yakınında bulunan daha küçük nesnelerin tepkisi ne olur? Güllenin arkasında oluşan düşük basınç alanına yerleşmek olurdu...Özellikle de basıncın en düşük olduğu merkeze doğru... Bence evren genişlerken, nesnelerde bu genişleme hareketi ile genişleme yönünde (her yere doğru olarak tanımlanıyor) hareket ediyor. Bunu "serbest düşme" olarak tanımlıyoruz. Bu hareketin ters yönünde (mizah gibi ama başka tabir bulamıyorum) gene her yöne düşük basınç alanına sebep oluyor. Kütlenin büyüklüğü ile alakalı olduğundan bu düşük basınç alanını, kütle çekim alanı olarak tanımlıyoruz. (3 boyutluda benzer işi hacim yapıyor ama 4 veya üst boyutluda bu görevi sanırım kütle alıyor.)

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 6 yıl önce 0
3

Bunun sizin fikriniz olduğunu bilerekten birkaç şey yazıcam sadece( yazınızı anlamak için baya okudum yanlış bir şey varsa düzeltirsiniz), Evren dokusunu düşük enerji yoğunluklu bir akışkan demek doğru olmayabilir. Çünkü akışkan olsaydı (siz sadece benzetme yapmışsınız anladığım kadarıyla) her yerde homojen bir durum olmalıydı. Ama evren dokusu oldukça karmaşık ve heryerde heterojen özeliklere sahip, bazı alanlar düşük enerjiliyken bazıları da tam tersi yüksek enerjiye sahip(bunu da kozmik radyasyon ve graviton dalgalarından biliyoruz). Kütlenin, kütle çekiminde asıl etmen olarak kabul etmeyebilirsiniz görelilikte de bu var. Kütle ve enerji ikisi aynı şey bu yüzden ikisi de bükmeye neden olabilir. Uzay-zamanın bükülmesi kütle=enerji’ den dolayı olabiliyor ayrıca uzay-zamanın kendi çekimsel alanından da kaynaklı olabiliyor(Uzay-zaman eğriliği=uzay-zamandaki şeylerden kaynaklanan gerilme-boş uzay-zamanın kendi gerilmesi) parantez içine yazdığım alan denklemlerinin sözel bir yorumu matematiksel denklemi yazsam çıkmaz diye düşünüyorum. Bu yüzden uzay-zaman dördüncü faktör olarak devreye giriyor çünkü onun da bir etkisi var ve aynı zamanda etkileniyor.( kütle enerjisi uzay zamanı ne kadar bükeceğini belirtirken, eğri olan uzay zaman da kütlenin nasıl hareket edeceğini anlatır) Düşük basınç alanını kütle çekim alanı olarak tanımlamışsınız galiba, bu şekilde düşük yoğunluklu alana bir geçiş olabiliyor(güzel bir yaklaşım).Görelilikte durum biraz daha farklı kütle basınç etkisinden ziyade direk uzay dokusunu değiştiriyor. Etki etiği alanın dokusu değiştiği için de düşük basınç alanı oluşmasına gerek kalmıyor, diğer kütle-enerjiler o alana doğru yönelmek zorunda kalıyor(kendileri de ayrıca dokuyu değiştirebiliyorlar). Bu yüzden kütle çekimi dalga olarak tanımlanır(görelilikte). Dalga özelikleri gösteriyor ve uzayda yalıtılıyor. Dalga şeklinde yayıldığı için bir alandan da bahsedebiliyoruz. Newton kütle çekimini bir kuvvet olarak görür(bu durum zayıf çekimsel alanlar için geçerli). Ama bu sadece dünya ya da iki gezegen için geçerli. Duruma güneş sistemi, galaksi ya da evren için bakıldığında yetersiz kalıyor. Görellilikte ise kütle çekimi uzay-zaman eğriliği ile doğru orantılı. (düşük basınç alanına bakıcam tekrardan farklı bir şeyler çıkabilir, teşekkür ediyorum)

mzgnccn 6 yıl önce 0