Şu ana kadar sahip olduğumuz bilgi ve gözlemlere göre, hiç bir kütlesiz nesnenin veya alanın ışık hızını geçtiğine dair kanıt ve hiç bir kütleli nesnenin de ışık hızına ulaştığı saptanmamştır.
(Dolanıklık konusunu hemen gündeme getirecek olursanız. O konu da sorunlu. Bildiğim kadarına göre, bence yanlış açıdan ele alınıyor. Doğru açısını ise bilmiyorum. Yanlış, çünkü dolanıklık ile bilginin bir şekilde ışıktan hızlı gittiğini iddia ettiğimizde, evrenimizdeki neden- sonuç ilişkisini de bozmuş oluyoruz.)
Konuya geri dönersek; solucan delikleri 3 boyutlu evrenimizin 2 boyutlu bir kağıt gibi bükülmesi ile aralarındaki köprü gibiymiş gibi anlatılsa da, bu durumu yorumlarken bence farklı ele almalıyız.
Eğer evreni 2 boyuta (kağıda) indirgiyorsak, maddenin tüm bilgisi de bu iki boyut üzerinde demektir. O halde bilgi 3 boyutluymuş gibi açtığımız solucan deliğinin içindeki boşluktan değil, yüzey alanından aktarılmalı. Çünkü solucan deliğinin içindeki bu alan bizim evrenimize, uzay-zaman'a dahil değildir.
Bilginin aktarıldığı o iç yüzey bizim evrenimizin dokusuyla "temas" ta olduğundan, o iç yüzey boyunca gerçekleşecek hareketinde ışık hızı sınırı kuralına uygun olması gerekir diye düşünüyorum.
Bu, bilginin 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene solucan deliği ile bir kaç saat ya da dakika da gitmesi anlamına gelebilir. Çünkü solucan deliğinin iç yüzey (alanının) (baştan-uca) mesafesi ışık hızı sınırına göre bu kadardır.
Varsayımsal Solucan deliklerinin iç yüzeyleri iki boyutlu yapısı gene varsayımsal karadeliklerin iç yapıları ile benzer özellikler taşıyor. Madde-bilgi katılışı ile hacmi değil, yüzey alanı genişliyor. (Hawking) (Hologram evren düşüncesi de bu fikirle güçleniyorya zaten. Ya evrenin yüzeyindeki iki boyutlu bilgiden ibaretsek ve tüm evren bunun bir hologramı ise... gibi...)
Her ikisi de bizim evrenimizde 2 boyutlu. Yani hangi yön ve açıdan gelirseniz gelin, girişi hep karşınızda görüyorsunuz. Her ikisi de Einstein'ın aynı bakış açısı altında, aynı kurallar altında farklı koşullarda gerçekleşen farklı olaylar.
Bu nedenle karadeliklerin başka evrenelere açılan solucan delikleri bile olabileceği gündeme gelmiş. (Ama bunun karşılığı bir akdelik olması lazım.Başka evrenlerin karadeliklerinden bizimkine açılan. Üstelik bu akdelikten gelen enerji nedeniyle bunların gözlemlenebilir olmaları gerekir. Oysa böyle bir gözlem hiç yok. Enerji yoğunluğu artan hiç bir bölge yok. )
Karadelikler, başta varsayımsal olmalarına rağmen, çeşitli gözlemler de "görülmemelerine rağmen o bölgedeki uzay zamanın kütle çekim kuvvetlerine vermesi gereken tepkilerin gözlemlerinin, varsayımdaki hesaplamaları doğrulamaları ile gözlemlenmiştir. (Yani Samanyolu merkezinde bir süper karadelik olduğunu biliyoruz. Her şey buna uygun tepki veriyor çünkü. Ama bu bilgi aslında bilimsel anlamda doğrulanmış değil.)
Solucan deliklerinin yüzey alanı arasında kalan ve evrenimize ait olmadığını düşündüğüm alanda, enerji yoğunluğu bizim evrenimizden farklı, muhtemelen daha düşük ve belki hiç düzeyinde olmalı. Bizim uzay zaman dokumuza ait olmadığından, bildiğimiz anlamda bir "zaman" kavramı da olmamalı bence...
Not: Herman Bondi'nin K-Calculus'ü özel göreliliği Lorentz ile aynı sonuçları sağlayacak şekilde fakat daha basit bir yapıda hesaplayabiliyor. Bu hesaplama daha yeni sayılır (1960'lar civarı sanırım) ve Lorentz kadar yaygın değil, alternatif te değil. Farklı bir bakış açısı sadece.
https://arxiv.org/ftp/physics/papers/0110/0110007.pdf (Yazıyı daha okumadım. Bir ara okurum diye linkini tutuyordum.)
Örnekle açıklama: Dünyadan ayrılan uzay gemisine radar (radyo) sinyali yolluyorunuz. Geri aldığınız yankı ile relavistik hesaplamaları yapabiliyorsunuz. (Dünya da ve gemide eş zamanlı çalışmaya başlamış özdeş saatler olması koşuluyla... Sanırım @mzgnccn'in hoşuna gider.)