Belirsizlik ilkesinin ölçüm yaptığımız cihazlarla çok alakası yoktur. Bir parçacığın hem hızını hem de konumunu bilmek mümkün değildir. Bunun sebebi parçacıkların hem dalga hem deparçacık özelliği göstermesidir. Bu doğanın kanunudur. Bir parçacığın yerini saptayabilmemiz için ona başka bir parçacık göndererek yerini belirlememiz gerekir. Parçacık başka bir parçacıkla temas ettirilerek gözlemlenmeye çalışıldığında dalga fonksiyonu çöker ve parçacık olarak davranır. Bu durumda konumunu tespit etsek de momentumunu belirleyemeyiz çünkü parçacığın o andan sonra nasıl davranacağını asla bilemeyiz. Dalga halindeyken parçacığın momentumunu hesaplayabiliriz. Parçacığın yerini belirlemek için bir fotonla çapıştırmaktan başka bir yöntem deneyelim: parçacığın bulunduğu alanı küçültmeye başlayalım. Düşününki bir odanın içinde devamlı hareket halinde, odanın her tarafına çarparak zıplayan bir top var. Biz bu topun uzaydaki koordinatlarını belirleyebilmek için odayı gittikçe küçültüyoruz. Amaç odayı topun boyutuna kadar küçülterek topu bir noktada kıstırmak ve yerini belirlemek. Kuantum dünyasında bir parçacık için bunu uygulamaya kalktığınızda parçacık bir şekilde, duvar ne kadar güçlü olursa olsun dışına çıkmayı başarıyor ve size yerini bulma imkanı vermiyor.
Kısaca özetlemek gerekirse parçacığın hem dalga (momemtum) hem de parçacık (konum) özelliklerini bir arada belirleyebilmek imkansız. Doğa hiç bir şekilde buna izin vermiyor.
Schrödinger'in Kedisine gelirsek; Bu bir düşünce deneyi. Böyle bir deney tabii ki yapılmıyor, yapılsa dahi olağanın dışında bir sonuç elde etmek mümkün değil.
Kuantum fiziğine göre parçacıklar hem dalga hem de parçacık olarak davranıyor. Bir parçacığın gözlemlenmediği sürece bir gerçekliği yok, olasılık dalgasından başka bir şey değil. sen baktığında bir noktada beliriveriyor. Bakmadığında ise ortada parçacık yok. Bu felsefi bir konu değil. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir konu. Schrödinger deneyinde kedi, kapalı bir kap içerisindeki zehirle birlikte bir kutunun içine konuyor. Bu zehirli kabın yanına bir de radyoaktif bir madde konuyor. Bu radyoaktif madde bozunursa kap otomatik olarak açılıyor ve zehir kediyi öldürüyor. bu radyoaktif maddenin bozunma ihtimali ise %50. Yani kedi %50 ihtimalle ya ölecek ya da bozunma olmazsa yaşayacak. Şimdi burada radyoaktif maddenin bozunması olayı bir kuantum olayıdır. Radyoaktif maddeden bir alfa parçacığı çıkacak, kaba ulaşacak ve kabın üzerindeki dedektör bu parçacığı algıladığı anda düzeneği açılmasını sağlayacak. şimdi biz biliyoruz ki bu parçacıklar biz bakmadığımız zaman sadece bir olasılıktan ibaretler. Yani gerçeklikleri yok. Peki bu parçacık, biz kutuyu açıp bakmadıkça gerçekliğin bir parçası değilse kutudaki kedinin durumu ne olacak? Kuantum fiziğine göre biliyoruz ki biz bu kutunun içine bakmadığımız sürece bu iki ihtimalin de gerçekleşmesi söz konusu değil. Yani burda kedi bir süperpozisyon durumunda. Ne ölü ne de diri. Biz kutuyu açıp baktığımızda ise bu iki durumdan birinin çoktan gerçekleşmiş olduğunu görüyoruz. Yani kutunun içindeki kediyi ya ölmüş olarak görüyoruz ya da yaşıyor olarak. Kutuya bakmadığımız sürece bu iki ihtimal de gerçekleşemez çünkü tetiklemeyi yapacak parçacık biz ona bakana kadar gerçekliğin bir parçası değil.
Yani kedi gerçekten ne ölü ne de diridir, biz ona bakana kadar bir süper pozisyon durumunda beklemektedir. Bu konu da sanki felsefi bir şeymiş, hayali bir deneymiş gibi görünebilir ama gerçek hayatımızda da bu böyle olacaktır. Kediyle deney yapılmamış olsa bile bir çok deneyle parçacıkların süperpozisyon durumu kanıtlanmıştır. Hatta şu anda kuantum bilgisayarları bu mantıkla çalışmaktadır.