0

:-) Anladım. Düzgün ifade edememişim. Sorun bende. Benzetme ile; Bir leğen suyun hiç bir etki altında olmayan durumuna "durgun", suyun bu haldeki zayıf moleküller arası bağ yapısından dolayı olan niteliğine de "akışkan" diyorum. Şimdi su, görünürde ne kadar durgun ve yekpare olursa olsun, onun bu akışkan niteliğini, moleküllerin birbirinden bağımsız olarak yaptıkları "mikro" hareketler sağlamaktadır. Fikrime göre: Uzay ('ın enerji) dokusu, genişlemeden kaynaklanan dalgalar ile sürekli taranmaktadır. Dıştan içe doğru. Ve bu dalgalar Planck ölçeklerindedir. (Hızları ise C sabitine sebep oluyor.) Bir Planck zamanı ve mesafesi değerlerine bakarsanız 10 üzeri eksi 40'lar civarı olduğunu görürsünüz. Bu bizim bildiğimiz, saptayabildiğimiz en yüksek frekanstan bile milyonlarca kat yüksek bir frekansa tekabül ediyor sanırım. Yani çok yüksek bir frekansta ama çok dar bir mesafede oluşuyor bu titreşim. Bize uçaktan pürüzsüz gözüken denizin yanına gelince dalgalı olması ya da sakin gözüken uzay-zaman dokusunun quantum ölçeklerinde kaynaşan bir fırtına denizi olması gibi, biz bu titreşen dokuyu, ölçeklerin niteliğinden dolayı durgun olarak algılıyoruz. İşin daha da kötüsü (ki hala bu konuda net bir yargıya varamadım.) bu dalgalar sadece bir yönden gelmiyor. Her yönden geliyor. Bunun anlamı, 100 metre dibe dalmış denizaltıya basınç kuvvetinin her yönden olması gibi, bu dalgaların kuvvetide her yönden etki ediyor. (Aralarındaki sıralama farkı, ilk oluştukları noktanın, gözlenen noktaya uzaklığından kaynaklanıyor. Dalgalar ilerledikçe, birim başına enerjileri, eğimlerinden dolayı artıyor. Bu yüzden herhangi bir noktaya her yönden eşit kuvvette uygulamıyorlar. Hele temel parçacıklar... Türk flimlerinde çeteden dayak yiyen ortadaki adam gibi, sırayla hepsinden darbe alıyor. Kavram karışık geldiyse şöyle bir düşünce deneyi yapın. Bir küresel kazan'ın içine her yönden gelen basıncı milimetrekare başına ölçecek şekilde alıcıları olan bir alet daldırdığınızı düşünün. Sonra kazanın dış çeperine düzenli ve hızlı olarak darbe uyguladığınızı. (Kazanı dalgalandırdığınızı) Basınç ölçerimizi gezdirdiğinizde, algılayıcıları, sadece bulunduğu derinliğe göre değil, bunlara dik gelen (yani dalganın vektörü ile sıfır derece açı yapanlar) nokta karşılıklarında; her yüzünde hatta her noktasında, kaynağa olan uzaklıklarına göre farklı değerler ölçecektir. Çünkü aynı darbe ile oluşan dalga basıncı, bir yüze-noktaya 1 zaman biriminde ulaşırken, diğer yüze-noktaya uzaklıktan dolayı 2 zaman biriminde ulaşacaktır. (Oysa aynı anda salındılar.) Oluşan dalgaların doğal yapısı ise eğimli, konkav. Yni dalga ilerledikçe, dalga daralacak ve birim mesafe başına taşıdığı enerjide artacak. Tıpkı mercekle odaklama gibi. Bu yüzden algılayıcıya yaptıkları basınçta farklı olacak. Uzay dokusundaki enerji bu şekilde titreştiriliyor. Bu da ona akışkan özellik kazandırıyor. Ama çok küçük ölçeklerde olduğundan, bizim ölçümlediğimiz şartlarda, su gibi durgun oluyor. Elektromanyetik dalgalar, bu yapıda oluşturulan ve bizim kolaylıkla saptayabildiğimiz büyük, çok büyük dalgalar oluyorlar sadece...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

:-) Anladım. Düzgün ifade edememişim. Sorun bende. Benzetme ile; Bir leğen suyun hiç bir etki altında olmayan durumuna "durgun", suyun bu haldeki zayıf moleküller arası bağ yapısından dolayı olan niteliğine de "akışkan" diyorum. Şimdi su, görünürde ne kadar durgun ve yekpare olursa olsun, onun bu akışkan niteliğini, moleküllerin birbirinden bağımsız olarak yaptıkları "mikro" hareketler sağlamaktadır. Fikrime göre: Uzay ('ın enerji) dokusu, genişlemeden kaynaklanan dalgalar ile sürekli taranmaktadır. Dıştan içe doğru. Ve bu dalgalar Planck ölçeklerindedir. (Hızları ise C sabitine sebep oluyor.) Bir Planck zamanı ve mesafesi değerlerine bakarsanız 10 üzeri eksi 40'lar civarı olduğunu görürsünüz. Bu bizim bildiğimiz, saptayabildiğimiz en yüksek frekanstan bile milyonlarca kat yüksek bir frekansa tekabül ediyor sanırım. Yani çok yüksek bir frekansta ama çok dar bir mesafede oluşuyor bu titreşim. Bize uçaktan pürüzsüz gözüken denizin yanına gelince dalgalı olması ya da sakin gözüken uzay-zaman dokusunun kuantum ölçeklerinde kaynaşan bir fırtına denizi olması gibi, biz bu titreşen dokuyu, ölçeklerin niteliğinden dolayı durgun olarak algılıyoruz. İşin daha da kötüsü (ki hala bu konuda net bir yargıya varamadım.) bu dalgalar sadece bir yönden gelmiyor. Her yönden geliyor. Bunun anlamı, 100 metre dibe dalmış denizaltıya basınç kuvvetinin her yönden olması gibi, bu dalgaların kuvveti de her yönden etki ediyor. (Aralarındaki sıralama farkı, ilk oluştukları noktanın, gözlenen noktaya uzaklığından kaynaklanıyor. Dalgalar ilerledikçe, birim başına enerjileri, eğimlerinden dolayı artıyor. Bu yüzden herhangi bir noktaya her yönden eşit kuvvette uygulamıyorlar. Hele temel parçacıklar... Türk filmlerinde çeteden dayak yiyen ortadaki adam gibi, sırayla hepsinden darbe alıyor. Kavram karışık geldiyse şöyle bir düşünce deneyi yapın. Bir küresel kazan'ın içine her yönden gelen basıncı milimetrekare başına ölçecek şekilde alıcıları olan bir alet daldırdığınızı düşünün. Sonra kazanın dış çeperine düzenli ve hızlı olarak darbe uyguladığınızı. (Kazanı dalgalandırdığınızı) Basınç ölçerimizi gezdirdiğinizde, algılayıcıları, sadece bulunduğu derinliğe göre değil, bunlara dik gelen (yani dalganın vektörü ile sıfır derece açı yapanlar) nokta karşılıklarında; her yüzünde hatta her noktasında, kaynağa olan uzaklıklarına göre farklı değerler ölçecektir. Çünkü aynı darbe ile oluşan dalga basıncı, bir yüze-noktaya 1 zaman biriminde ulaşırken, diğer yüze-noktaya uzaklıktan dolayı 2 zaman biriminde ulaşacaktır. (Oysa aynı anda salındılar.) Oluşan dalgaların doğal yapısı ise eğimli, konkav. Yani dalga ilerledikçe, dalga daralacak ve birim mesafe başına taşıdığı enerjide artacak. Tıpkı mercekle odaklama gibi. Bu yüzden algılayıcıya yaptıkları basınçta farklı olacak. Uzay dokusundaki enerji bu şekilde titreştiriliyor. Bu da ona akışkan özellik kazandırıyor. Ama çok küçük ölçeklerde olduğundan, bizim ölçümlediğimiz şartlarda, su gibi durgun oluyor. Elektromanyetik dalgalar, bu "su gibi durgun" yapıda oluşturulan ve bizim kolaylıkla saptayabildiğimiz büyük, çok büyük dalgalar oluyorlar sadece...

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0
0

Karadelikler de mikser o zaman...

Kutsal Bilge 7 yıl önce 0
2

Yunus Demir ; Efendim . Sorduğunuz soru Şudur değil mi? " Evren yani uzay dışında bir boşluk var mı ? Aklınızı kurcalıyor . Anlıyorum benimde son 2 - 3 yıl arasi aklımı kurcalayan birçok şey var onları teorilere dönüşturmeye çalışıyorum . Bakın öncelikle ; Bazı bilim insanları derki : - "Evrenden daha büyük birşey alan , hacim sahipliği yoktur . Fakat şöyle düşünün ... buda belki sona erecek . Günümüz teknolojisinde bu kadar ilerleyebildik sadece. Biz maalesef uzayla evreni aynı anda 2 side sabitmiş gibi alıyoruz .. Ne kadar doğru? Bilemem . Ancak bence bunlar eşit degil . Evren dediğimiz şey herşeyi kapsar . Uzay onun bir alt kümesidir . Uzayda göremediğimiz birçok şey var ki biz uzay adını kendimiz veriyoruz . Şöyle açıklayayım ; uzayda günümüz teknolojisinde bulunan 200 milyar gezegen olduğu tahmin ediliyor . Yani paranteze alıyorum teknolojihe bağlı olarak .... Evren git gide büyümüyor , küçülmüyor . Ancak genişliyor . Genişliyor olmasi büyüyor anlamına gelmez . Genişlemesi demek şuki; -Evrenin yalnizca bile samanyolu galaksisinde 2 adet dev güneşten 1000 10000 lerce kat büyük karadelik bulunmakta . Bu büyük patlamalar veyahut bunların birbiriyle birleşmesi veya patlatması Hem evreni genişletip daraltıyor hem de uzay zaman teoremini büküyor . Biz buna ilişkin açısal bakışımızı oturtamıyoruz . Kara delik diye adlandırdığımız yüksek enerji ve kütleçekimseli olan madde cisim vesaire , içine girdiğimizde ne oluyor bilinmiyor . Ancak ve ancak onun içine yüksek yapım aletlere maal olan şeyler hazırlarsak içinde 15 20 dk durabilsek bile, günümüzün en az 100 yıl ilerisine gideriz . Ona göre hazırlarız herşeyimizi . İnsanoğlu her zaman gelişmiştir ve devamda edicek ... Çünkü bilgiye açız ve bilgi için hayal gücümüzu dahada etkin kılmak lazim . Zaten kara delik gibi büyük maddenin bizi nereye attığının sinyalini alabilseydik . Evrenle uzay ın eşıt ve birbirine denk olmadığını görürdük . Gelişen dünya da quantum ve mekanik fiziginin yanında olmak üzere katıhal fiziğınin senin komplosu en zor cevaplanabilecek soruya umarım cevap vericektir .

Batıkan Muratgül 7 yıl önce 0