Son bir kaç gündür olan en iyi tartışmalardan biri bu başlık altında oldu. Yazıları zevkle ve ilgiyle okudum. Kerem Bey'in yaklaşım şeklinden, varsayımlarımızın sağlıklı eleştirildiği intibasını edindim. Varsayımlarımızdaki eksikleri tamamlamak ve yanlışları düzeltmek için, bulunmaz bir fırsat bence...
En başta evrendeki her şeyin "enerji kökenli olduğu" fikrindeyim. Buna uzay-zaman da dahil.
Sadece uzay olarak ele aldığımızda, uzay'ın herhangi bir içeriğe ihtiyacı yok iken, "zaman" la beraber anıldığında, bir enerji içeriği olduğunu düşünüyorum.
Üstelik bu enerjinin evrenin ortalama ısısı halinde evrene homojen bir şekilde yayıldığını ve hatta arka plan ışıması olarak olarak yansıdığı düşüncesindeyim.
Aksi halde evrenin ilk aşama genişlemesinde, enerji homojenliğini sağlayan büyük şişmeden bu yana, bu homojenlik (hızlanarak genişleyen bir evrende) ciddi farklar göstermeliydi bence....
Evrendeki etkin gücün "kütleçekim" olduğu konusunda aynı fikirde değilim. Evrenin genişlemesi ve zaman daha belirleyici bence...
Kütle çekim kuvveti bana göre sadece, süper akışkan uzay-dokusu içinde hareket eden nesneler arasındaki düşük basınç alanı.
Kütle mi ? Enerji mi? İkisi de aynı şeyin farklı yoğunluk düzeyleri sadece. Sonuçlar farklı çıkıyor diye, bunları farklı düşünmek rahatsız edici. Kütle çekimi evrenin makro düzeyinde gözlemlenen sonuç. Mikro düzeydeki diğer 3 kuvvet ile aynı sebebin sonuçlarından (Genişleme, EGD)
Foton kütlesiz olduğu için, kütleçekiminden etkilenmez. Evet doğru, etkilenen foton değil zaten. Işık. Yani dalgalarla hareket eden fotonlar yığını: Elektromanyetik dalga.
Önceki yaklaşımların hepsi, fotonun hareketini, ışık olarak, dalga ile bir bütün aldığı için, yorumlarda farklılıklar oluyor. Yani (burada tüm bilim dünyasının güncel yaklaşımına karşı çıktığımı biliyorum ama) Foton ve elektromanyetik dalga arasında hiç bir ayrım yapılmıyor. Bir bütün olarak ele alınıyor. Bence ikisini ayrıştırıp ele almak daha sağlıklı.
Benim yaklaşımımı biliyorsunuz. Foton, elektromanyetik dalga üzerindeki bir sörfçü sadece.
Fotonun kendisi kütleçekiminden etkilenmez ama onu taşıyan elektromanyetik dalga etkilenir. Uzay-zamanının bükülmüş dokusunda hareket eden elektromanyetik dalga, bu büküme cevap verir. Taşıdığı fotonda buna uyar sadece...
Kütle (evrenin genişlemesinden kaynaklı ve bu genişleme ile uyumlu) bir harekete sahiptir. Bu hareketi, uzay içindeki üç boyutlu koordinatını etkilemiyor. Ama 4ncü boyut dediğimiz zaman ile uyumlu olarak genişleme üzerindeki hareketini gösteriyor. Yani evren genişlerken, içindeki parçacıklarda bu genişleme ile hareket ediyor (birbirinden uzaklaşıyor).
Tabii burada kuvvetler dengesi söz konusu... Akışkan dinamiğine uygun olarak "birbirine yakınlığı kritik mesafe"nin "altında olan parçalar birbirlerine yanaşırlarken", bu mesafenin "üstündekiler birbirinden uzaklaşıyor. "
Her hareketin bir momentum kazandırdığı konusunda hem fikiriz sanırım. Bence, bu genişleme kaynaklı hareket esnasında da enerji yoğunlukları-kütleler bir momentuma sahip oluyor.
Çünkü kütle sahibi olmak demek, evren dokusuna nüfuz etmek aynı zamanda. Doku genişlerken onlarda sürükleniyorlar.
Bizler bu momentumu, nesnenin "sabit kütlesi" olarak tanımlıyoruz.
Göreceli olarak evrendeki her şey aynı hareketi (aynı hız ve yön de dahil olmak üzere) yaptığı için, aynı sistem içindeyiz ve "değerler de karşılıklı olarak sabit".
Fark sadece nesneye bu yön dışında bir hareket verince, "ek momentum" olarak çıkmaktadır. (Zaten nesne ne kadar hızlanırsa, bu hareketi de genişleme doğrultusuna o kadar yaklaşıyor.)
Bu genişleme kaynaklı harekete, "doğal hareket" diyelim.
Doğal hareket esnasında , uzay-zaman akışkan dokusunda basınç farkına neden oluyor. Normalde dünyamızda bu tür hareketlerde, nesnenin hareket doğrultusunda basınç-sıkışma olurken, ters yönde basınç düşmesi olur. Hareket hep tek (uzamsal) boyut üzerindedir.
Doğal hareket ise, evrenin 3 uzamsal boyut üzerindeki genişlemesiyle aynı doğrultuda.
Bu yüzden nesnenin (3 uzamsal boyuta göre) hareketinin zıt yönünde basınç düşerken, çevresindeki uzay-zaman da bu basınç düşmesine göre şekilleniyor. (Bu hareket yönündeki sabit basınç ise tarafımızca sabit kütle olarak tanımlanıyor.)
3 uzamsal boyut üzerindeki hareketin nasıl olduğunu açıklayamam. Evrenin genişlemesi bu yönde ama bu yön neresi (vektörü) bilen yok sanırım. Bizim açımızdan, bu "her yöne" olarak tanımlanıyor. O zaman nesnenin etrafında, her yöne doğru bir basınç düşmesi olması gerekiyor. (Bir boyut üzerindeki hareketin sonuçlarını uygularsak.)
Şimdi bu bükülmüş yapı içinden geçen bir dalganın, onu taşıyan ortama göre hareket edeceğini düşünürsek, dalganın ittiği nesnelerinde aynı şekilde hareket etmesi gerekir.
Dşünce deneyi: Deniz ortasında bir girdap düşünün. Oluşturduğu çukurluk, kütle çekimi ile bükülmüş uzay dokusunu temsil etsin. Sadece girdabımız dönmüyor olsun. Yani sadece çukurluğu canlandırın kafanızda. (Girdap dönüşünü ve çalkantısını görmezlikten gelemk için...)
Bu girdabın dışından-uzaktan gelen bir kaç dalga sırasının, girdaplı alana girişi ve çıkışı esnasında izleyeceği yolu düşünün.
Ardından, bu dalga sırasının tepesinde sörf yapan deniz köpükleri tasavvur edin.
Köpüklerin izleyeceği yolu ele alırsanız, fotonların kütle etrafında izlediği yolla büyük oranda örtüşeceğini göreceksiniz. (Büyük oranda, çünkü "zaman genişlemesini" ve "farklı ortam yoğunluğuna giren dalgalar" koşullarını göz ardı ettim.)
Bu varsayımı çift yarık deneyine uygularsanız, alacağınız cevaplar; gözleminizin amacına göre foton -parçacık ya da dalga olacaktır.
Hatta aynı şeyi elektronlarla ya da küçük temel parçacıklarla yapsanızda farketmeyecek.
Parçacığın kütle çekiminden etkilenmesi için, uzay-zaman dokusuna ne kadar nüfuz ettiği önemli.
Fotonlar hiç nüfuz etmezken, elektronlar ya da çok hafif parçacıklar çok az nüfuz ediyor olmalı.
Yani kütle yoğunluğu, uzay zaman dokusuna gömülme-nüfuz etme oranını da belirliyor. Bu da onların doğal hızlarını etkiliyor olmalı. (Bu yüzden hiç bir kütleli nesne, fotonlar gibi sörf yapamıyor.)
Bir fotonun aynı anda iki yerde bulunması konusuna gelince, verileri populer bilim yazılarından okuduğum kadarı ile biliyorum. Kesin bir varsayımım yok. Ama bence, gözlemlenen aynı foton değil, özdeş iki ayrı foton olmalı. Onların aynı foton gibiymiş gibi algılanmasına neden olan şey de, onları taşıyan dalganın verdiği sonuçlar olmalı. Ama bu sadece bir önsezi, bilimsel yanı yok.
Cern'de keşfedilen onca alt parçacıktan sadece kalıcı olanlar, evrenimize ait olanlar. Kalanları yapay. Maddenin oluşumunda hiç rolleri bile olmayabilir.
Evet, evrenin ilk aşamalarında onlardan da vardı evrenimizde ama bu onların temel olmasından değil, ortamda çok yoğun enerji olması ve çeşitli varyasyonlar üretilmesindendi. İçlerinden sadece alıcı olanlarla sabit parçacıklar ve kütle oluştu çünkü.
(Parçacıkların bu stabilitesini ne sağlıyor derseniz? Evrenin genişlemesinden kaynaklanan momentum ve benim EGD adını verdiğim bir tür dalganın düzenli olarak aktardığı enerji miktarı ile parçacığın bunlara karşı duruşu (spini) ...)
Bu yapıyı şöyle de anlatabilirim; bir atomu foton ya da elektron ile uyarıp enerji yüklediğimizde, ancak belli aralıkta ve frekansta enerji miktarlarına tepki veriyor. Yani 3 birim enerji ile uyarılınca tepki vermezken, 4 birim ile uyarılınca tepki veriyor ve elektron daha yüksek enerji seviyesine geçiyor. Ama 5 birim verince, bunun üstüne geçmiyor. Elektron ya da foton 1 birim bu fazla enerji ile sistemden çıkıyor. İkinci bir seviye yükseltmesi için mesela 9 birim daha gerekiyor. 11 birim verseniz bile fazla kısmını kullanamıyor. Atıyor. (Üst sınırın sonunda iyonlaşıyor zaten.)
Yani uyarılma için ancak belirli aralıkta ve özelliklerdeki enerji uyarıları işe yarıyor.
Parçacık oluşumuda da benzer olmalı. Ancak belli frekans ve enerji düzeylerinde, kalıcı parçacıklar var olabilirken, diğerleri evrenin standartlarını karşılamadığı için parçalanıp, dağılıyor olmalı. Ya da standartları karşılayacak parçacıklara ya da tamamen fotonlara dönüşüyor olmalılar.
Bu arada; " Kuantum mekaniğinin standart modeli " terimini; Kuantum mekaniği için yapılmış "genel tanım - standart tanım" olarak algıladım. Sanırım bu konuda bir yanlış anlaşılma var.