0

Yer çekimi demişken bir belgeselde(Cosmos olabilir) ilk kara deliğin görüntülenmesini anlatıyordu. Normalde kara delikler inanılmaz bir kütle yoğunluğuna sahipler öyle ki bu yoğunlukları sayesinde ışığı bükebiliyor. Sanirimerak ettiğiniz konu buydu yerçekimi veya kütlesel çekimin ışığı kırması daha doğrusu bükmesi. Uzay ve zaman boşluğunda kütle ışığı doğrudan büküyor. Kütle uzayı büktüğü için ışıkta uzayla beraber mi bükülüyor mu diye sormuşsunuz bu doğru değil, birincide ki düşünce gerçeğe daha yakın (Daha yakın diyorum çünkü araştırmalar sürekli devam ettiği için bir kesinlik yok). Çünkü ışık ikili özellik gösteriyor yani tanecik ve dalga modeli, tanecikleri kütlesiz fotonların olduğu için kütlesel çekiminden (yerçekimini kastediyorum) etkilenmeyecektir. Kısacası ışık belli bir spektrum çizgisinde dalga ve tanecik özelliğini birlikte gösteren, ve kütlesel yoğunlukla birlikte, kuark ve lepton seviyesindeki atom altı parçacıkların şu an için bilinmeyen tepkimeler neticesinde etkileşiminin bizim gözümüzde bükülme, kırılma, absorbe olma gibi durumlar hasıl oluyor. Her ne kadar modern fizikle görünen alemin sırlarından olan ışığın bir miktar izahı yapılsada şahsen asıl işin kuantum mekaniğine(kuantum dalga) düştüğü kanısındayım. Umarım kafanızı karışmadan, bir miktar izah edebilmişimdir. Son olarak detaylı bilgi için son CERN deneyleri, renk kuarkları ve atom altı parçacıklara bakmanızı tavsiye ederim.

Kerem Çelik 7 yıl önce 0
0

Ben uzay derken kütle ile birlikte saf enerji olan ve şuan için bilinmeyen kara enerji, kara madde, higgs bozonu, nitrino gibi şuan CERN de keşfedilen 60 tan fazla alt parçacık ve daha nice şeyleri kapsadığını anladım. Yani kütle ve uzay çok ama çok farklı kavramlar. Ayrıca kütle ve uzayın eş olduğu ayırt edilemez olduğunu yazmışsınız madde ve enerji için atom boyutunda her zaman bir ayrım noktası vardır. Daha alt boyutlarda ise sicim teorisi, kütlesiz dirac fermiyonları, anormal kuantum hall etksi ve Klein paradoksu vb. şeyler için içine girince evet ayrım zorlaşıyor çünkü günümüz aygıtları bunu ayırt edemiyor ve eş gibi görünen durumlar oluyor. Işık tanecik ve dalgadır. Ancak dalga olarak hareket eder demişsiniz size yazmıştım ışık ve dalga teoremine bir daha bakmanızı tavsiye ederim. Işık ve dalga ayrılmaz görünürde dalga olarak hareket etsede çift yarık deneyinde olduğu gibi işler tıpkı manyetik alan ve elektrik alanın birbirinden ayrılmaması gibi birbirini tetikleyen ayrı şeyler ama ayrılmaz bir bütün. Ama.her ne durumda olursa olsun kütle çekimine tepki verir çünkü enerjidir. Enerji kütle çekiminden etkilenir demişsiniz. Bu kısmen doğru çünkü Tanrı parçacığı denilen ve maddeyi enerjiye, enerjiyi maddeye çeviren bir bozon var ve bununla kütle enerji arası etkileşim oluşur. Ancak dediğiniz gibi kesinlikle bu bir süreklilik ve kesinlik arz etmiyor. Bu konuda enerji parçacığı gibi davranan ama kesinlikle kesinlikle hiçbir Kütle sen etkilenmeyen bir parçacık öyleki bu parçacığı keşfetmek için km derinliğinde madende yada Japonya da olduğu gibi okyanusun yüzlerce metre altında karanlık soğuk ve olabilğince her türlü dış ortam koşullarının minimize edildiği bir durumda çalışmalar sürüyor. Her saniye uzaydan gelen milyarlarca nötrino vücudumuzdan geçiyor. Şahsen ben böyle etkisiz bir parçacık hiç duymamıştım. Ancak varlar. Yukarda dedim ya iş kuantum mekaniğine girdiğinde siyah ve beyaz ayrımı ortadan kalkıyor işler grimsi, garının bile tonlarının olduğu, garının sorgulandığı bir durum ortaya çıkıyor. Doğrusu ben böyle bir alanda bu kadar kesin konuşmanız beni şaşırttı. Her neyse konu nerelere geldi böyle. Işık, foton, nötrino, Higgs parçacıgı şaşılacak şeyler bunlar. Son sözüm kuantum mekaniği maddenin tasavvufu gibi birşey anlaşıldı ve bitti denilen zamanda işlerin daha başlamadığını gösterir ve sizi hayrette bırakır. :)

Kerem Çelik 7 yıl önce 0
0

:D :D :D Kuantum mekaniğini az buçuk anlamışsınız öncelikle bu konuda sizi tebrik ederim. Dünyada iki elin parmak sayısını geçmeyecek insanların arasındasınız. Evrenin tek sabiti ve efendisi kütle çekimidir . Yok artık. Kesinlikle siz modern fizikçisiniz. Çünkü Kuantum fiziğinde kimse böyle birşey diyemez. Evrendeki herşey enerjisidir veya onun farklı bir görünümüdür. Buda sizin kesinlikle sahsi görüşünüz. Üzgünüm ama bilimsel veriler bunu desteklemiyor. Enerji her durumda kütle çekiminden etkilenir. Sanırım bunun cevabını nötrinolar ile verdim. Anlaşılan siz onuda anlamamışsınız. Siz Kuantum mekaniğinin standart modeli mi dediniz o modern fizikte yok muydu? Efendim kuantum mekaniğinde standart model diye birşey yok. Daha neredesiniz. (İyi sahur yapın, iyi uyuyun) Ben yazınızı gayet iyi okudum verdiğim cevaba eştir, fark yoktur yazdınız geçmişte duruyor. Farklı birine okutun bence. Asıl siz beni anlamamışsınız ışığın kütlesi olmadığı için kütle çekiminden etkilenmez diye birşey demedim zaten ilk mesajımda Cosmoz olsa gerek bir karadeliğin ışığı büktüğünü yazdım. Tekrar ışık bükülmez nasıl diyeyim. Son olarak kesinkes anladım ki siz Kuantum mekaniğini modern ifizkle karıştırıyorsunuz. Kitapla okunup, anlaşılan ve standart bir modelinin olduğunu düşünecek kadar bi habersiniz. Bu konu tartışmaya döndü. Hiçbir bilimsel veri yok. Şahsi yorumlarını yazıyorsunuz. Bence bence. Heee sence ??? Diğer sorularda da böyle şeyler gördüğüm için pek katılmıyorum çok basit bir sorunun çok basit bir yanıtı var.( Basit olmasının sebebi bilimsel verilerle açıklanabiliyor olmasından kaynaklanıyor) Peki ben size bir soru sorayım ve uzatmadan bu kaç cümlede cevabını verin lütfen . Bir atın aynı anda farklı iki yerde olabilir mi? Olabilirse açıklayın? Not: Herşey açık 2-3 cümlede kesin cevap bekliyorum bu soruya vereceğiniz yanıt ile kafamda sizin hakkınızdaki kuantum bilgi seviyesi ortaya çıkacaktır. Bakalım ne diyeceksiniz. Yine beni güldürün.

Kerem Çelik 7 yıl önce 0
0

Son bir kaç gündür olan en iyi tartışmalardan biri bu başlık altında oldu. Yazıları zevkle ve ilgiyle okudum. Kerem Bey'in yaklaşım şeklinden, varsayımlarımızın sağlıklı eleştirildiği intibasını edindim. Varsayımlarımızdaki eksikleri tamamlamak ve yanlışları düzeltmek için, bulunmaz bir fırsat bence... En başta evrendeki her şeyin "enerji kökenli olduğu" fikrindeyim. Buna uzay-zaman da dahil. Sadece uzay olarak ele aldığımızda, uzay'ın herhangi bir içeriğe ihtiyacı yok iken, "zaman" la beraber anıldığında, bir enerji içeriği olduğunu düşünüyorum. Üstelik bu enerjinin evrenin ortalama ısısı halinde evrene homojen bir şekilde yayıldığını ve hatta arka plan ışıması olarak olarak yansıdığı düşüncesindeyim. Aksi halde evrenin ilk aşama genişlemesinde, enerji homojenliğini sağlayan büyük şişmeden bu yana, bu homojenlik (hızlanarak genişleyen bir evrende) ciddi farklar göstermeliydi bence.... Evrendeki etkin gücün "kütleçekim" olduğu konusunda aynı fikirde değilim. Evrenin genişlemesi ve zaman daha belirleyici bence... Kütle çekim kuvveti bana göre sadece, süper akışkan uzay-dokusu içinde hareket eden nesneler arasındaki düşük basınç alanı. Kütle mi ? Enerji mi? İkisi de aynı şeyin farklı yoğunluk düzeyleri sadece. Sonuçlar farklı çıkıyor diye, bunları farklı düşünmek rahatsız edici. Kütle çekimi evrenin makro düzeyinde gözlemlenen sonuç. Mikro düzeydeki diğer 3 kuvvet ile aynı sebebin sonuçlarından (Genişleme, EGD) Foton kütlesiz olduğu için, kütleçekiminden etkilenmez. Evet doğru, etkilenen foton değil zaten. Işık. Yani dalgalarla hareket eden fotonlar yığını: Elektromanyetik dalga. Önceki yaklaşımların hepsi, fotonun hareketini, ışık olarak, dalga ile bir bütün aldığı için, yorumlarda farklılıklar oluyor. Yani (burada tüm bilim dünyasının güncel yaklaşımına karşı çıktığımı biliyorum ama) Foton ve elektromanyetik dalga arasında hiç bir ayrım yapılmıyor. Bir bütün olarak ele alınıyor. Bence ikisini ayrıştırıp ele almak daha sağlıklı. Benim yaklaşımımı biliyorsunuz. Foton, elektromanyetik dalga üzerindeki bir sörfçü sadece. Fotonun kendisi kütleçekiminden etkilenmez ama onu taşıyan elektromanyetik dalga etkilenir. Uzay-zamanının bükülmüş dokusunda hareket eden elektromanyetik dalga, bu büküme cevap verir. Taşıdığı fotonda buna uyar sadece... Kütle (evrenin genişlemesinden kaynaklı ve bu genişleme ile uyumlu) bir harekete sahiptir. Bu hareketi, uzay içindeki üç boyutlu koordinatını etkilemiyor. Ama 4ncü boyut dediğimiz zaman ile uyumlu olarak genişleme üzerindeki hareketini gösteriyor. Yani evren genişlerken, içindeki parçacıklarda bu genişleme ile hareket ediyor (birbirinden uzaklaşıyor). Tabii burada kuvvetler dengesi söz konusu... Akışkan dinamiğine uygun olarak "birbirine yakınlığı kritik mesafe"nin "altında olan parçalar birbirlerine yanaşırlarken", bu mesafenin "üstündekiler birbirinden uzaklaşıyor. " Her hareketin bir momentum kazandırdığı konusunda hem fikiriz sanırım. Bence, bu genişleme kaynaklı hareket esnasında da enerji yoğunlukları-kütleler bir momentuma sahip oluyor. Çünkü kütle sahibi olmak demek, evren dokusuna nüfuz etmek aynı zamanda. Doku genişlerken onlarda sürükleniyorlar. Bizler bu momentumu, nesnenin "sabit kütlesi" olarak tanımlıyoruz. Göreceli olarak evrendeki her şey aynı hareketi (aynı hız ve yön de dahil olmak üzere) yaptığı için, aynı sistem içindeyiz ve "değerler de karşılıklı olarak sabit". Fark sadece nesneye bu yön dışında bir hareket verince, "ek momentum" olarak çıkmaktadır. (Zaten nesne ne kadar hızlanırsa, bu hareketi de genişleme doğrultusuna o kadar yaklaşıyor.) Bu genişleme kaynaklı harekete, "doğal hareket" diyelim. Doğal hareket esnasında , uzay-zaman akışkan dokusunda basınç farkına neden oluyor. Normalde dünyamızda bu tür hareketlerde, nesnenin hareket doğrultusunda basınç-sıkışma olurken, ters yönde basınç düşmesi olur. Hareket hep tek (uzamsal) boyut üzerindedir. Doğal hareket ise, evrenin 3 uzamsal boyut üzerindeki genişlemesiyle aynı doğrultuda. Bu yüzden nesnenin (3 uzamsal boyuta göre) hareketinin zıt yönünde basınç düşerken, çevresindeki uzay-zaman da bu basınç düşmesine göre şekilleniyor. (Bu hareket yönündeki sabit basınç ise tarafımızca sabit kütle olarak tanımlanıyor.) 3 uzamsal boyut üzerindeki hareketin nasıl olduğunu açıklayamam. Evrenin genişlemesi bu yönde ama bu yön neresi (vektörü) bilen yok sanırım. Bizim açımızdan, bu "her yöne" olarak tanımlanıyor. O zaman nesnenin etrafında, her yöne doğru bir basınç düşmesi olması gerekiyor. (Bir boyut üzerindeki hareketin sonuçlarını uygularsak.) Şimdi bu bükülmüş yapı içinden geçen bir dalganın, onu taşıyan ortama göre hareket edeceğini düşünürsek, dalganın ittiği nesnelerinde aynı şekilde hareket etmesi gerekir. Dşünce deneyi: Deniz ortasında bir girdap düşünün. Oluşturduğu çukurluk, kütle çekimi ile bükülmüş uzay dokusunu temsil etsin. Sadece girdabımız dönmüyor olsun. Yani sadece çukurluğu canlandırın kafanızda. (Girdap dönüşünü ve çalkantısını görmezlikten gelemk için...) Bu girdabın dışından-uzaktan gelen bir kaç dalga sırasının, girdaplı alana girişi ve çıkışı esnasında izleyeceği yolu düşünün. Ardından, bu dalga sırasının tepesinde sörf yapan deniz köpükleri tasavvur edin. Köpüklerin izleyeceği yolu ele alırsanız, fotonların kütle etrafında izlediği yolla büyük oranda örtüşeceğini göreceksiniz. (Büyük oranda, çünkü "zaman genişlemesini" ve "farklı ortam yoğunluğuna giren dalgalar" koşullarını göz ardı ettim.) Bu varsayımı çift yarık deneyine uygularsanız, alacağınız cevaplar; gözleminizin amacına göre foton -parçacık ya da dalga olacaktır. Hatta aynı şeyi elektronlarla ya da küçük temel parçacıklarla yapsanızda farketmeyecek. Parçacığın kütle çekiminden etkilenmesi için, uzay-zaman dokusuna ne kadar nüfuz ettiği önemli. Fotonlar hiç nüfuz etmezken, elektronlar ya da çok hafif parçacıklar çok az nüfuz ediyor olmalı. Yani kütle yoğunluğu, uzay zaman dokusuna gömülme-nüfuz etme oranını da belirliyor. Bu da onların doğal hızlarını etkiliyor olmalı. (Bu yüzden hiç bir kütleli nesne, fotonlar gibi sörf yapamıyor.) Bir fotonun aynı anda iki yerde bulunması konusuna gelince, verileri populer bilim yazılarından okuduğum kadarı ile biliyorum. Kesin bir varsayımım yok. Ama bence, gözlemlenen aynı foton değil, özdeş iki ayrı foton olmalı. Onların aynı foton gibiymiş gibi algılanmasına neden olan şey de, onları taşıyan dalganın verdiği sonuçlar olmalı. Ama bu sadece bir önsezi, bilimsel yanı yok. Cern'de keşfedilen onca alt parçacıktan sadece kalıcı olanlar, evrenimize ait olanlar. Kalanları yapay. Maddenin oluşumunda hiç rolleri bile olmayabilir. Evet, evrenin ilk aşamalarında onlardan da vardı evrenimizde ama bu onların temel olmasından değil, ortamda çok yoğun enerji olması ve çeşitli varyasyonlar üretilmesindendi. İçlerinden sadece alıcı olanlarla sabit parçacıklar ve kütle oluştu çünkü. (Parçacıkların bu stabilitesini ne sağlıyor derseniz? Evrenin genişlemesinden kaynaklanan momentum ve benim EGD adını verdiğim bir tür dalganın düzenli olarak aktardığı enerji miktarı ile parçacığın bunlara karşı duruşu (spini) ...) Bu yapıyı şöyle de anlatabilirim; bir atomu foton ya da elektron ile uyarıp enerji yüklediğimizde, ancak belli aralıkta ve frekansta enerji miktarlarına tepki veriyor. Yani 3 birim enerji ile uyarılınca tepki vermezken, 4 birim ile uyarılınca tepki veriyor ve elektron daha yüksek enerji seviyesine geçiyor. Ama 5 birim verince, bunun üstüne geçmiyor. Elektron ya da foton 1 birim bu fazla enerji ile sistemden çıkıyor. İkinci bir seviye yükseltmesi için mesela 9 birim daha gerekiyor. 11 birim verseniz bile fazla kısmını kullanamıyor. Atıyor. (Üst sınırın sonunda iyonlaşıyor zaten.) Yani uyarılma için ancak belirli aralıkta ve özelliklerdeki enerji uyarıları işe yarıyor. Parçacık oluşumuda da benzer olmalı. Ancak belli frekans ve enerji düzeylerinde, kalıcı parçacıklar var olabilirken, diğerleri evrenin standartlarını karşılamadığı için parçalanıp, dağılıyor olmalı. Ya da standartları karşılayacak parçacıklara ya da tamamen fotonlara dönüşüyor olmalılar. Bu arada; " Kuantum mekaniğinin standart modeli " terimini; Kuantum mekaniği için yapılmış "genel tanım - standart tanım" olarak algıladım. Sanırım bu konuda bir yanlış anlaşılma var.

Burtay Mutlu (shibumi-tr) 7 yıl önce 0