En başta \"Zaman\", \"ölçülebilir bir \"niceliği\" olan bir şey\" dir.
Fizikçilerin büyük çoğunluğunun parçacık temelli yaklaşımı ise onları belli bir noktadan ileri götürmüyor. Parçacık görünümü, bir sonuçtur. Bir enerji biriminin titreşim sonucu oluşturduğu bir alandır. Bu titreşim alanlarının 3 boyutlu olması, bu alanı bize parçacık olarak tanıtıyor. Hepsi bu.
Sicim teorisi, modası geçtiği için değil, anlaşılması güç ve deneye tabii olmayan sonuçlar ortaya koyduğu için, popularitesini kaybediyor. Ama sunduğu mantık, bakış açısı ve en önemlisi matematiksel sonuçları geçerliliğini ve bilime olan katkısını sürdürüyor. (Sicim teorisini iyi bildiğimi ve anladığımı söyleyemem ama anladıklarım bile katkıda bulunuyor.)
Bu açıdan tanecikler arasındaki açıklık tanımlamasına benzese de, bu açıklıkların, içerdiği enerji düzeyine rağmen sabit kalmasını gerektiriyor. Oysa, alan yaklaşımında, titreşim alanı değişken.
Evrenimizdeki 2 boyutlu yapılara örnek elektromanyetik yapılardır. Bunlar hareketli (bize göre). Gene 2 boyutlu olan ama etki alanı 3 boyutlu olduğu için bu şekilde tanımadığımız karadeliklerde 2 boyutlu yapılar... 3 boyutlu görünümü, uzay-zaman dokusunda oluşturdukları çökmeden kazanıyorlar.
En, boy, yükseklik enerjinin titreşim yaptığı alanlardır. Sınırlıdırlar çünkü içerilen enerji miktarına bağımlıdırlar. Bizim fiziksel olarak varlıklarını tanımladığımız özellikler ise, sayısız parçacığın bu titreşim vektörlerinin aynı yönde üst üste gelmesi yani birleşmesi ile oluşurlar.
Eğer bu yapıya daha fazla enerji katarsanız, bu boyutlar artar. Yani ya madde ekleyeceksiniz ya da momentum.
Zaman ve boyutlar arasındaki ilişkiye gelince, Zaman\'ın ölçülebilir niteliği bir dalga serisinin, enerji paketçiğininin titreşimini desteklemesidir.
3 uzamsal boyutun sürekli aynı şekilde varlığını koruması için, aynı enerji düzeyinde titreşmesi gerekiyor. Bu yüzden her parçacıcığın bir titreşimi olmalı.
Ama bildiğim kadarı ile titreşim, enerji tüketen bir eylemdir. Çünkü her titreşim ile çevreye (evrene) bir miktar kuvvet aktarılıyor.
Oysa bildiğimiz parçacıklar, var oluşlarından beri titreşiyorlar. Bu kadar süre boyunca, aynı titreşimi sağlayacak bu enerjiyi nerden sağlıyorlar?
Eğer parçacık iseler, sihirli bir güçleri sayesinde, hiç yoktan enerji üretmeleri bulmalılar.
İkinci olasılık ise, başka bir kaynağın düzenli ve sürekli enerji aktarması olacaktır. İşte \"Zaman\" bunu sağlıyor.
Zaman algısına neden olan dalgalanmanın taşıdığı ve aktardığı enerji, parçacık adı verilen enerji alanının 3 boyutunu aynı düzeyde tutacak şekilde besliyor.
Burada iki nokta var. Aslında tüm parçacık adı verilen bu alanlar, gerçekte 2 boyutlu gibi...
Ve 3 uzamsal boyut arasındaki açı 120 derece. Bir düzlemde titreşiyorlar.
Ancak devreye zaman girince, bunların hepsini birden 90 derecede vuruyor. Tam da bileşke noktalarından. (Zaten farkı noktalardan veya açılardan gelen dalgalanım aynı etkiye sebep olmuyor. )
Bu düzleme, bu noktadan uygulanan enerji , bu alanı büküyor. Dalganın enerjisi hepsine eşit dağıldığı için, bu üç uzamsal vektörün bileşke noktasında kalıyor. Sabitleniyor. Bu durumda iken, 3 uzamsal boyut arasındaki açı 90\'ar derece... Daha önce emin değildim ama artık eminim, zaman ile olan açıları da 135 derece (-45).
3 boyutlu duruma kavuşan bu yapı, ivmelenmediği sürece bu pozisyonda sabit kalıyor. Ancak ivmelendiği zaman, bu ivmelendirme, enerjinin aktarıldığı vektör üzerinden oluyor. Yani 3 uzamsal boyutun biri üzerinden. Bu nesnenin \"zaman \" ile yaptığı doğal açıyı bozmaya zorluyor.
Böylece, hız ile sağlanan ivme, zaman ile aynı doğrultuya doğru yaklaşıyor.
Bu sefer de bu yöndeki uzamsal boyutu açık tutan enerjinin durumu değişiyor. Sıkışıyor.
Bir bakıma bir balonu, bir yerden sıkıştırınca, diğer sıkışmayan noktalardan genişlemesi gibi.
Bu boyutların yapısı, titreşim alanları genişleyince, uzay-zaman dokusu ile olan etkileşimleride değişiyor.
Aslında bu yazdıklarım, vektörler ve alanlar üzerinde , özel göreliliğin boyutlar açısından ele alınmasıydı.
Parçacık camiası bu şekilde düşünemez. Çünkü parçacık yaklaşımı, belli bir aşamadan daha ileri düşünmelerini engelliyor. Çünkü parçacıkların bile hala cevaplanmamış çok sorusu var.
Esnek değiller.