En başta ikinci soruyu (Bilimi kesin bilgi olarak kabul etme...) cevaplayacağım zira ilk sorunun cevabı basit olsa bile devamında yazacaklarım görece karmaşık olabilir.
Bilimi mutlak doğru olarak görmek temelde hatalı bir düşünme şeklidir. Bilimin asıl amacı şüphedir zaten. Karl Popper, bu konuda müthiş bir iş yaparak bilim felsefesine \"Yanlışlanabilirlik ilkesi\"ni kazandırdı. Bu ilkeye göre bilimsel olarak öne sürülen her bilgi yanlışlanabilir olmalıdır. (Hatta, Wolfgang Pauli\'nin bazı fizik fikirlerine karşı \"yanlış bile değil\" diyerek eleştirdiği olurmuş.)
Bu ilkeyi kabul edecek olursak hiçbir bilimsel bilgi kesin değildir. Örneğin: hepimiz uzayda kütlesi olan cisimlerin, başka cisimlere karşı bir çekim kuvveti uyguladığını biliriz ama aslında bu bilgi kesinlik taşımaz (yanlışlanabilir). Mesela yarın biri çıkıp \"bak işte arkadaş bunlar birbirine çekim kuvveti falan uygulamıyor aha şu-bu sebeple böyle oluyor\" diyerek çeşitli veriler sunarsa ve o veriler yeterince ikna edici olursa (tabii onlarda yanlışlanabilir olmalı) o vakitten sonra o kişinin tanımı kabul edilir, anlatılır, öğretilir. Yani \"bilimsel kanun\" dediklerimiz bile yanlışlanabilir olmalıdır.
İlk soruya gelirsek, \"Doğru olduğunu düşündüğümüz olgular inandıklarımız mıdır?\" sorusunun cevabı oldukça açık. Evet, bir şeyin doğru olduğunu düşünmek için onun doğruluğuna inanmak gerekir.
Burada \"inanmak\" kısmını biraz irdelemek istiyorum. İnsan beyninin karar almaktan ziyade alınan kararları rasyonelize etmeye yatkın olduğunu anlatan çeşitli makaleler var. Bir nevi (dolaylı yoldan çıkarım yaparsak) özgür irade dediğimiz şeyin olmadığını anlatan makaleler. \"Lan peki nasıl karar alıyoruz biz?\" sorusunun basit bir cevabı var: Genetik faktörlerin etkisi, bebeklik çağlarındaki aile ortamı (Ataerkil toplumlarda anne etkisi diyebiliriz sanırım. Bunu da, Freud babaya bir selam çakmak için söylemiyorum. İnsan aklının/zekasının gelişimi en hızlı bebeklik çağlarında olur ve ailenin/annenin çocuğu yetiştirme şekli, gelecekte oluşacak erişkin bireyin kişiliği üzerinde genetik faktör kadar büyük bir etkisi vardır.) ve bu ikisinin yanı sıra elbette ergenlik ve biraz öncesi dönemdeki arkadaş ortamı veya çocuğun takıldığı diğer ortamlar, çocuğun özgür(!) karar verme (verememe) mekanizmasını etkiler. Yani neye inanacak olduğunu bile %100 sen seçemiyorsun. Çeşitli etkenler senin inanacak olduğun şeyi belirliyor ve beyninde inandığın şeyi rasyonelize etmekle uğraşıyor.