Brian Greene kitaplarından birinde bununla ilgili bir örnek çalışma ve açıklaması vardı. Bilimsel ve teknik açıdan çok güzel açıklıyor.
Işık hızının zamanı bükmesi ile ilgili sorunu şöyle varsayımıma göre ise; evrenin ışık hızında sabit ile genleştiğini düşünün. Bu genleşme esnasında üzerindeki parçacıklarında genleşme yönünde hareket etmesini bekleriz. Ki evrenin uzak noktalarına baktığımız zaman galaksilerin bizden hızla uzaklaştığını görürüz. İki boyutlu olarak ele alırsak bir balonun yüzeyindeki iki nokta örneğini biliyorsunuzdur.
İşte tam da bu noktada balonun şişme hızı, evrenin genleşme hızı olarak hayatımıza yansıyor.
Bu genleşme hızı bize zamanı veriyor. Bir a cisminin \" 0 \" noktasından, \" 0\' \" noktasına geçişi zaman boyutunu oluşturuyor.
Maddeyi ele alırken, mümkün olan en küçük parçacık olarak ele alıyoruz. Cisimler ise bu parçacıkların bir araya gelmesi ile oluşmuş yapılar. Maddenin kütlesi, evrenin genleşme hızındaki (zamandaki) etkileşimden oluşuyor. Yani madde genleşmeye karşı (titreşirken) verdiği direnç ile kütleye kavuşuyor. Eğer maddeler bir aratya gelip bir cisim oluşturduysalar, kütle bileşke dirençten oluşuyor.
(Bu arada genleşmenin kesinlikle dalgasal bir hareket ile olduğuna inanıyorum. ki bu konuda da sanırım bazı kanıtlar bulundu.)
Ancak çok küçük parçacıklar, özellikle kütlesiz olanlar bu genleşme (zaman) dalgasının üzerinde onunla aynı hızda hareket ediyor.
Bu nedenle parçacık özelliği gösteren foton aynı zamanda içinde bulunduğu yapı nedeniyle dalga özelliği de gösteriyor.
Dalaga üzerinde hareket eden foton bu nedenle anladığımız anlamdaki zamandan bağımsız durumda kalıyor.
Uzayın genleşme hızı sabit olduğu içinde hiç bir cisim ışık hızını geçemiyor.
Bütün bunları kafanızda şöyle canlandırın (daha önce başka bir pano yazısında kullandığım gibi) :
Hiç bir akıntının olmadığı derin bir su kütlesinin içindeki homojen parçacıkları el alın. Tüm parçacıkların yaylımı da homojen olsun.
Sonra bu kütlenin içinde bir şey patlatın. Mesela bir sonik patlama ya da bir bomba.
Su içindeki parçacıkların hareketini düşünün. Homojen yapı bozulur. Bazı parçacıklar önce birleşir daha büyük kütleli parçacıklar oluşturur. Sonra parçalanırlar. Heterojen bir yapı oluştuğu için, denge bozulduğundan, kimi parçacıklar birleşmeye ve parçalanmaya devam ederler.
İlk patlamanın ardından açılan alana su geri dönerken, tam sıfır noktasında bileşke bir kuvvet oluşturular ve ilk patlamadan daha şiddetli bir enerji dağılımı daha olur. ve bu merkezden enerji dalgasal (küresel) şekilde etrafa dağılır.
Bu enerji dalgalarının üzerindeki parçacıklar, dalganın üstündeki sörfçü gibidirler. Hepsi dalga ile hareket eder. Bir yandan da direnç gösterirler ki, kütleleri artar. Bir kısmı dalgayı ileten suyun içinde kendi alanlarının bükerek eğerler. :-)
Üzerindeki parçacıklar göreceli olarak kendilerini hareketsiz olarak algılayabilirler. Eğer ışık hızını aşmak isterlerse, bu sefer içindeki bulundukları dalganın dışına çıkmaları gerekecek. Oysa parçacıkları kütleye kavuşturan ise bu dalga olduğundan, dışına çıktıklarında bu parçacıkları tutan bir şey kalmayacak. Yani enerji formuna dönüşecekler.
Yalnız genleşme her yöne doğru olduğu için, içinde bulunduğumuz fiziksel algıyla farkedemeğimiz bir durum daha var. 3 boyutlu şişen balon yani su örneğine dönersek, dalga üzerindeki parçacıkların arasında genleşme yönüne dik olmak şartıyla, birbirlerine paralel bir boyutta mevcuttur. Bu boyut zamandan (genleşmeden) bağımsız olarak kendi aralarındaki ilişkiyi ve göreceliliği yaşadıkları boyutlardır.
Sizin sorunuz aslında aynı zaman dalgası üzerindeki 2 parçacığın birbiri ile olan bu paralel boyuttaki ilişkiyi irdeliyor.
Birbirlerini ışık hızına yakın hızlarda geçiyorlar, dalganın hızına bağlı kaldıklarından ışık hızını asla geçemiyorlar. Birbirlerine göre ise ışık hızını aşan bir hızda bulunuyorlar. (Kendileri sabit, diğeri hareketli.)Birbilerine 1 er saat ara ile mesaj yoladıklarında, (genleşme hızına) zamana dik bir boyuttan haberleştikleri için, ışık hızını aşmış gibi algılayacaklardır.