Sayın Murat Kaya, Öncelikle evet dediğiniz gibi bir esir kavramına ihtiyaç duyuyor fikirlerim. (Aslında benim gibi sonradan görme değil gerçek-bilimci-fizikçilerin önemli bir kısmıda buna ihtiyaç duyuyor ama şimdilik Higgs alanı veya eşdeğerlileri ile idare ediyorlar.)
130-140 yıl evvel yapılan bir deney ile esir olmadığı kanıtlanmış ve öyle kabul edilmiş. Daha önce bununla ilgili paylaşımlarımız olmuştu. Ama deneyi internetten de bulabilirsiniz.
Deneyin o dönemde yanlış yorumlandığını düşünüyorum. Ve bu yorum kalmış bence... Çünkü siz Bir düşünün, aynı deneyi saf su dolu bir uzay evreninde yapsalardı (tüm uzay boşluğu yerine saf su olacak) , sonuç farklı olur muydu?
Kanımca, deney sonuçları saf suyun olmadığı yönünde olurdu. Ses dalgaları ile elde ettikleri hükümleri, elektromanyetik dalgalara uygulayıp, benzer sonuçlar üretmişler çünkü.
----------------
Şimdi esir kavramını bir kenara bırakalım. Evrenin ortalama bir ısısı var. 3-4 Kelvin. Ağırlıkla 3 kelvin civarı. Isı demek, enerji demektir. Bunun anlamı bir şekilde evrenin tüm dokusunda eşdeğer özellikte bir enerji yoğunluğu olduğudur.
Ama "Enerji nedir?" sorunuza hiç bir cevabım yok. Bilmiyorum.
(Kısaca Yaratıcıdan bir parçadır deyip, kestirip atıyorum. Çünkü cevabını asla bulamayacağımı ve bulsamda bir şey değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Önemli olan, onunla uyumlu olabilmek. Yani kullanım alanlarımızı geliştiribilmek bence...)
Bu enerji çeşitli şekillerde bulunuyor, taşınıyor. Foton da, madde de, elektromanyetik dalgalarda, itilen bir kütlenin momentumunda, arka plan ışımasında... Bazen bu enerji kuantum kaynaşma alanlarında geçici-anlık, madde-anti madde (elektron ve pozitron halinde) olarak kendisini gösteriyor. Sonra görünmez, en azından bizim teknolojimiz için, saptanamaz oluyor.
Her yere yayılı olduğunu bunlara dayanarak söyleyebiliyorum. İzlerine kanıt olarak, ortalama evren ısısı ve arka plan ışımasını yeterli kabul ediyorum. dilerim çok yanılmıyorumdur.
(Bu enerjinin özellikleri hakkında bir kaç varsayım da geliştirmiştim ama ispata yatkın (doğru/yanlış) olmadığı için, bilimsellikten uzaklar.)
--------------------------------------------------------------------------
"Bu şey nedir?" cevabını yukarıda belirttiğim gibi bilmiyorum. Enerji deyip kestirip atıyorum.
Ama ilginizi çekerse şu sayfadaki düşüncelerimize göz atabilirsiniz.
http://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/11204/
https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/33108/
https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/30640/
Biraz sıkıcı olabilir ama şu grip meselesi, düşüncelerimi basitleştirmemi ve kafamı toplamamı engelliyor. Kusuruma bakmayın.
---------------------------------------------------
Maddenin-kütlenin oluşumunda ağırlıkla sicim teorisinden ilham alıyorum.
Ne olduğunu bilmediğim enerjiyi, enskliğinden ve değişkenliğinden dolayı bir akışkan gibi ele alıyorum. Yani çok küçük parçacıklı. Bunlara paket -KEP (küresel enerji paketçiği) diyorum.
Eğer bir KEP hiç titreşmiyorsa, boyutsuzdur. Tekildir.
Bir doğrultuda titreşince, 1 boyulu bir yapıya yani sicime dönüşür. Aynı anda 2nci (dik) bir doğrultuda daha titreşirse bu sefer 2 boyutlu bir zar sicim- alan olur.
Kütleli parçacıkta, bu alanın 3ncü bir doğrultuda daha titreşmesi ile oluşuyor. Yani parçacık dediğimiz şey de aslında bir alandan ibaret.
Evrenin oluşumundan önceki tekillik konusu kafamı çok kurcaladı. Açıkçası, bu kadar enerjiyi, hiçlik noktasına sıkıştırmak ve büyük bir potansiyele sahip olarak patlamasında, bazı tutarsızlıklar olabileceğini hissettim. (Hissetim, yani hiç bir bilimsel tutarlılığı yok düşüncemin)
Mpemba etkisi ile ilgilenirken, (kaynar çayı ve soğuk çayı buzluğa koyuyor, kaynar çay daha çabuk donuyor), aşırı ısıtılmış ve soğtulmuş saf su deneylerine denk geldim.
Ortak özellikleri, moleküllerin enerji fazlalığı (aşırı sıcak) veya ihtiyacı (aşırı soğuk) olarak çok büyük bir potansiyelleri olmasına rağmen, eğer durgun iseler ve aralarında özdeş-homojen bir denge kurulduysa, uzun süre fiziksel yapılarını bozmadan durgun bir şekilde kalabildikleri idi.
Bir toz tanesi, bir vuruş bile bu iç dengeyi bozunca, simetri kırılıyor ve su hızla kaynıyor ya da donuyordu.
Evren öncesi enerji paketçiklerinin de bu şekilde olabileceğini hayal ettim. O zaman, mükemmel bir homojenlik ve dengede iken, çok ufak bir etki ile büyük bir potansiyel açığa çıkabilirdi.
Potansiyel konusunu bu şekilde ele aldıktan sonra, tekillik konusunu ele aldım.
Tekillik, boyutsuzluk, maddeye-kütleye göre; " hiçlik" anlamına geliyordu.
Bize göre yok olmak ile eşdeğerliydi ama bu gerçekte yok olduğu anlamına gelmiyor. Sadece bizim fiziksel imkanlarımıza göre tanımlanamıyor idi.
Tekillikten çıkış yolu ise, boyut sahibi olmaktı. Yani sınırlıda olsa, herhangi bir doğrultuda hareket etmek.
Böylece KEP'ler birbirlerini sıkıtşırıp tutmuş-hareketsiz haldeyken, büyük bir potansiyele ve tekillik durumuna kavuştular. Bu yapıyı bozmak için, iğne ucundan küçük bir noktada, hafif bir denge bozucu fiske, tüm dengeyi bozmak ve kaynatmak için yeterli oldu. Buna da büyük patlama dedik.
Ancak Kep'lerin çok az bir kısmı binde 16 civarı kütleleşti. Yüzde 3.5 kadarı da dengesizleşerek bildiğimiz kullandığımız enerji formunda ...
Kalan %96'lık kısmı ise hala bilinmeyen bir yapıda. Şimdilik bu açığı Karanlık Madde ve enerji ile kapatıyoruz.
Kep'lerin bir kısmı yapıları bozulup, tekillikten çıkarken, çok büyük bir kısmı ise tekillikten çıkmadan genişledi. (Yukarıdaki linklerden birinde örneklediğim balonlar gibi.) İşte evrenimizin enerji dokusunu bu genişleyen ama titreşmeyen KEP'lerden oluşmuş olabileceğini düşünüyorum.
Üstelik genişlemenin bir nedeni de bu genişleme baskısı olabilir.
Bu durumda genişleyen evrende enerji yoğunuluğunun- ısının- zamanla düşmesi gerekiyor. Ama çok uzun bir zaman. Çünkü genişleme basıncı ile oluşan tepki dalgaları da, evrene geri yayılıp, hareket olarak geri dönüşüyor gibi... Yani basıncın bir kısmı ile evren genişliyor ama bir kısım basınç kuvvetide tepki olarak geriye dağılıyor. Bu yüzden değişim çok yavaş.
O ortalama ısıyı taşıyan-koruyan yapı ne ise, yoğunluk azaldıkça, égenişleme kaynaklı ortalama ısı düşüşü ile algılanacektır sadece" diye düşünüyorum... Ama bu da çok yavaş bir süreç... Trilyonlarca yıl sürebilir.
-----------------------Konuyu kesiyorum. Gereksiz dallanma-budaklanma oluyor. Zamanı gelince yazışırız...
Sadece eğer yoğunluk konusunda haklı olursanız, başlangıçtaki sabit değerlerimizle, şimdikiler ve gelecektekiler, biz farketmesekte, aslında aynı enerji değerlerini ifade etmeyecekler demektir. Bu heyecan verici bir düşünce.