Sayın Gülcan Yalçın, sorunuzun muhatabı olmadığım için, cevabımı hoş görmenizi dilerim. Yine de son yazdıklarınızla ilgili bir kaç satır yazmak istiyorum. Çünkü benimde benzer sorularım ve kendime göre bazı cevaplarım oldu. Belki işinize yarar.
Evren çok büyük. Salt İnsan için yaratıldığını düşünürsek çok gereksiz bir kaynak israfı olurdu. (Bana göre kendisi yok etmesine ramak kalmış) Bizimki gibi bir uygarlık için samanyolu bile büyük. Herhalde bir kaç gezegene gidene kadar insanlık kalmaz.
Bu durumda, bu kadar büyük evrene gerek yok. Çünkü evrende her şey verimlilik ve işba noktasında (ekonomi diliyle) denge üzerine kurulu. Evrende bütün sürekli sistemler bu noktada kurulu iken, sırf insan odaklı bir evrende kaynak israfı olur. Bu nedenle insan odaklı bir evren anlayışını bırakmak lazım. Hayat ve canlılık üzerine bir odaklama yapılırsa, evrende bir çok yerde canlı olması mantıklı oluyor.
Bu durumda canlılık nedir? Bizler somut varlıklar olduğumuz için, somut değerlere göre canlılığı tanımlıyoruz. Doğma, büyüme, çoğalma ve ölme kıstaslarıyla sınırlandırıyoruz...
Oysa soyut canlılarda mevcut. Bir fikir, ideoloji de canlıdır. Önce bir kafadan doğar. Kafalarla güçlenir, gelişir. Hatta ilk halinde çok farklı bir yapıya bürünür. Zamanla yeni fikirlere ilham kaynağı olur ve yokolmaz ama değişir.
Her ikisinde de ana fikir, bilginin devamlılığıdır. Bir bilgi iletilir. Canlı dediğimiz organizmalarda, bu DNA ve ebeveynlerden gelen kültürel aktarımla oluyor. Soyut canlılarda ise, bilginin kendisi iletiliyor. Geliştiriliyor. 1000 yıl evvel Mısırı kendi toprağı ve geliri ilan eden bir Roma imparatoru, köylüyü toprağa bağladı. Serflik sistemini hukuki zeminde başlattı. 1840\'lara kadar sürdü. Bu sistem şu anki çalışma hayatı yapımızdan, iş hukukumuza kadar etkileyen ardıllar bıraktı. 3000 yıl evvel yazılmış bir (Sümer çocuğunun annesine) şiir hala güncel. Ya da 300 yıl evvel, hayatı boyunca Venedik dışına çıkmamış bir bestecinin adaçyosu hala gündem de, hala etkiliyor, biçilendiriyor.
(Albinoni, Sol Minor)
Bunlardan çıkardığım sonuç, varoluşumuzun temel amacı bilgiyi iletmek, belki düzenlemek ve geliştirmek... Çünkü varolan her şey, bir bütünün parçaları olarak bilgi taşıyor. Bizler burada bile fizikle alakalı bilgileri birleştirmeye çalışıyoruz. Karınca, kararınca... Buradan bir kişinin bile sağlam bir bilgi üretmesinde payımız olsa, bu hepimizin katkısı olan ve onurlanabileceğimiz bir durum olur.
Sizin bile farkında olmadığınız işlevleriniz var. Aileniz için, arkadaşlarınız için, buradakiler için... Siz olmadığınız zaman, hayatları aynı olmayacaktır. Size göre basit olan bir sorunuz, bir başkası için yeni ufuklar açıyor olabilir. Bunu Kaos etkisi olarak ele alın. (Kelebek Etkisi filmini seyredebilirsiniz)... Sizinki bir kelebeğin sade kanat çırpışıdır ama... :-)
Bu nedenle hayat, bilgiyi geliştirebilme, yönlendirebilme gücünü barındırdığı için değerlidir. Cansız dediklerimiz bunu yapamaz. Bence Cenab-ı Hâkk\'ın da insana hediyesidir.
Bu arada insan kavramını da biraz deşmek gerekiyor. Bizler fiziki varlığımızla biçimlenmiş bilgiye insan diyoruz. Bilgi kalıcı olduğuna göre ( değişir, başkalaşır ama...)
Başka yıldızlarda başka galaksilerde bizimle aynı işlevi görenlere de insan diyebiliriz. en azından benim için öyleler. Fiziksel görünümlerinin çok önemi yok. Ya da fiziksel görünümlerine göre geliştirdikleri toplumsal, kültürel yapıların.
Eğer bilgiyi yönetebilme, değerlendirme gücünü insnaın bir vasfı olarak ele alırsanız, tüm evren bir anlam kazanıyor. Zengin bir evren olur....
Tabii bunlarla karşılaşamamak gerçekten kötü. Ama dünyadaki insanoğlu hala çiğ... Daha kendi aramızda bile sorunları çözemiyoruz. Kendi aramızda bile, ademoğlunu temsil edecek düzeyde bir ortak görüş, kültür birliği yok. Daha dünyamızla ile geçinemiyoruz. Onu tüketiyor, yok ediyoruz. Belki bunun için karşılaşmıyor da olabiliriz.
Anlamak istiyorsanız, önce karşınızdakine canlı, cansız sevgiyle bakın, yaklaşın.
Bu konuda dinlerin (semavi olanları kast ediyorum temelde ama hepsi için geçerli) belirlediği yaklaşımlar boş ya da anlamsız değil. Doğru yaklaşımda yaşamı zenginleştiriyorlar. Ama bu kararı asla başkalarına, önerilerine tavsiyelerine bırakmayın. Siz bakın, inceleyin sorgulayın ve karar verin. O zaman faydası olacaktır. Bilimle de ilgilenebilirsiniz. Öğrenmek, okumak temel emir. (Bu da bir ibadettir. Bazılarının kafalarındaki çekişmelere ve kutuplaşmalara bakmayın. Gerçek bilim, insanın doğasıyla çatışmaz. Dinlerde insanın doğasındandır. Bu nedenle gerçek din ile gerçek bilim çatışmaz. Ama nakledenlerin iç çatışmalarından etkilenir. İkisininde izlediği yol ve yöntemler farklı olsa da hedefleri aynıdır.) (Örneğin sosylojik açıdan bir toplumun verimli, mutlu ve huzurlu yaşaması için gerekli olan unsurları araştıran bilimsel çalışmalara bakın, yapılması gerekenler listesi ile dinlerin yapılmasını önerdikleri arasında çok fazla farklılık olmadığını görürsünüz. Farklılıklar biriken bilgi birikiminden ve değişen yaşam koşullarının gereklerindendir sadece...)
Soru sorup, cevap aradığınız sürece cahil olamazsınız.... Sorgulamayı bıraktığınız anda risk başlıyor. Şu an sorularınıza tatmin edici cevaplar bulamıyorsunuz. Hiç birimiz bulamıyoruz. Çünkü bilgimiz eksik, diğerlerininkine bakıyoruz. Ama adım adım yaklaşıyoruz. Elbirliğiyle... Saygılar